Köylü de kalmalı sanatçı da!

2018'in başında yayınlanan Ödemişçe dergisinin yayınlanan en son sayısının editör yazısında 'Bir kentin şairleri olmalı!' başlıklı...

Haber

2018’in başında yayınlanan Ödemişçe dergisinin yayınlanan en son sayısının editör yazısında ‘Bir kentin şairleri olmalı!’ başlıklı bir yazım vardı. Yazının girişi de şu şekilde idi: “Bir kentin şairleri olmalı aşktan ve sevdadan bahseden. Bir kentin ressamları olmalı doğanın türlü renklerini resmeden. Bir kentin romancıları olmalı hüzünlü öykülerini anlatan. Bir kentin tiyatrocuları olmalı yaşayanların hayatını canlandıran. Ve bir kentin gazeteleri ile dergileri olmalı kültür ve sanatını geniş kitlelere duyuran…”

Şöyle geri dönüp bakıyorum da aradan epey bir zaman geçmiş. Biz de Ödemişçe’yi sürdürememişiz. Sadece biz mi sürdürememişiz? Elbette hayır. Belediyenin dergisi de içinde olmak üzere ilçede çıkan birkaç dergi de son sayılarını yayınlamışlar.

Artan maliyetler, eli kalem tutan insan sayısının sınırlı olması… Ve salgın günleri…

Konuyla ilgili genel anlamda bir değerlendirme yapacak olursam birkaç arkadaşı ve etkinliği dışarıda tutarak Ödemiş’in kültür sanat anlamında gerilediğini söyleyebilirim.

90’lı yılların başında ilçede 800 kişinin aynı anda tiyatro oyunu izlediğini, hatta bilet bulmakta zorlandığını hatırlarım. Şimdiki cep sinemasının olduğu yerde 750 kişilik bir sinema salonu vardı. İlginin yoğunluğundan dolayı aralara bile sandalye koymuştuk…

Kültür sanat etkinlikleri, düzenleyenler açısından maliyet isteyen çalışmalardır. Özverili bir ekip çalışması da gerektirir.

Hani, “Eğitim sisteminin iki temel sorunu vardır: İlki eğitim, ikincisi de sistem” denir ya! Ödemiş’te de ne kültür sanat kaldı ne de bu işleri çekip çevirecek özverili bir ekip… “Türkiye’de ne kaldı?” diye de sorabilirsiniz tabii…

En büyük sıkıntı; kültür sanat etkinliklerinin sergilenebileceği aktif, işleyen bir kültür merkezinin olmayışındadır.

Mülkiyeti Kültür Bakanlığı’na ait olan belediyenin ‘işlettiği’ müze karşısındaki 250 kişilik salonun kiralanmasının bile bir dönem sorun olduğunu hatırlıyorum. Neymiş efendim, o salonda üçüncü kişiler para kazanma amaçlı etkinlik yapamazmış. Kültür Bakanlığı ile yapılan sözleşmede böyle bir madde varmış.

İlgili maddeyi tartışmamıza ve yanlış yorumlandığına ilişkin görüş belirtmeme rağmen kaçak göçek yazışmalarla harcadığımız paraları zor da olsa çıkarabilmek için imanımız gevredi bir dönem…

Bu anlamda Ödemiş’in en büyük kayıplarından biri de eski garajın doğusundaki şimdi Migros’un kullandığı binanın bitirilememiş olmasıdır.

“Efendim kültür sanat ile kaç kişi ilgileniyormuş, daha önemli sorunlar varmış.”

Ben şuna inanırım: İnsanlar, doğup büyüdükleri yaşama kültürü çevresinde hayatlarını devam ettirirlerse daha mutlu olurlar.

Yani köylü köyünde kalmalıdır fakat fakirlik ve yokluk içinde değil.

Bir zamanlar “Köy-Kent” projeleri vardı hatırlarsanız. Projenin ayrıntılarını yazmayacağım ama adı bile insanın kulağına hoş geliyordu fakat köylünün köyünde kalabilmesi için ürettiğinden iyi gelir elde etmesi gerekir. Çocuklarının iyi eğitim alması gerekir. İş dışında eğlence yerlerine gidip dinlenebilmesi gerekir.

Köylü, bugün kendi tarlasında köledir… Köylerde okul ya da kaliteli eğitim kalmamıştır. Herkesin rahatlıkla gidebileceği bir park bile yoktur!

Sanatçı; yaşadığı şehirde eserlerini sergileyebilmeli, halk ile bütünleşebilmelidir… Ressamın resimlerini sergileyebileceği bir salonu olmalıdır. Müzisyenlerin, tiyatrocuların geniş salonları…

Ama sığıntı gibi orada burada değil…

Biliyor musunuz, antik dönemin en büyük açık hava tiyatrosu özelliğini taşıyan Efes Antik Tiyatrosu tam 24 bin kişi kapasiteli imiş.

Bir kentin derli toplu bir kültür merkezi yoksa o kentte yetişen sanatçıları da kendini kültüre değer veren başka kentlere atmaya çalışır.

Eğitimli insanlar için de aynı durum söz konusudur. İhtiyaçlarını karşılayamazsa büyük şehre göçer…

Bir kenti güzelleştiren unsurların en başında o kentte ortaya çıkan kültür sanat eserleri gelir.

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

İşten eve gidilip gelinen kentler…

Zülfü Livaneli’nin ‘Doğdukları Yerde Ölenler’ adlı bir şiiri vardır. İlk bölümü şöyledir:

“Bozkırda bir kasabadan geçerken / Tozlu yolda iki sıralı kahveler / Öyle sakin kıpırtısız / Otobüsü süzerler / Doğdukları yerde ölenler”

“Hiç şikayet etmezler / Doğdukları yerde ölenler”

Köylümüze de sanatçımıza da sahip çıkmalıyız…

Bu yazı gazetemizin 19 Mayıs 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Bakmadan Geçme