Koronavirüs

Biliyorum, günlerdir yazılı-görsel medyada bu kelimeyi duymaktan bıkıp usandınız, hatta fenalık geçirip kanal değiştirmeye başladınız ama...

Biliyorum, günlerdir yazılı-görsel medyada bu kelimeyi duymaktan bıkıp usandınız, hatta fenalık geçirip kanal değiştirmeye başladınız ama yaşadığımız son günlerin gerçeği bu. Korona, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de can almaya başladı. Genç-yaşlı, yoksul-varsıl, köylü-şehirli demeden herkese bulaşıyor ve zayıf bulduğu bedenlere zarar veriyor. İlk görüldüğü ülke Çin ve yayıldığı diğer ülkelerden edinilen deneyimlere ve televizyonlarda konuşan uzmanlara göre bu virüsle savaşmanın en önemli yolu; çok sayıda test yapıp hastaları toplumdan uzaklaştırarak tedavi altına almak ve insanlar arasında kişisel mesafeyi koruyarak mikrobun yayılmasını önlemekmiş. Çin, Güney Amerika gibi benzer önlemleri alan ülkeler virüsün yayılmasını durdurmuşlar.

Bu somut örneklere rağmen biz ne yaptık? Günah keçisi gibi 65 yaş ve üstündekileri eve kapatmakla işe başladık. Onun dışında “Herkes kendi OHAL’ini alsın” diyerek insanları serbest bıraktık. İş büyüyünce kahve, gazino, kuaför ve benzeri yerler kapatılarak önlem alınmaya çalıştık. Toplumun büyük çoğunluğu sokaklarda veya iş yerlerinde çalıştığı için vaka ve ölüm sayıları ne yazık ki her gün katlanarak artmaya devam ediyor. Eve kapatılanların 65 yaşından küçük eşleri, çocukları ve torunları çalıştığı, toplu taşıma araçlarını kullandıkları için alınan önlemler pek işe yaramıyor.

Arkadaşlarımızla her gün telefonla konuşup dertleşiyoruz. Benim gibi her gün dışarı çıkan, toplumun içinde olan kişiler için üç haftaya yakın bir süre evde kalmak kolay bir şey değil. Birbirimizi teselli ediyor, moral veriyoruz. Konuştuğum arkadaşlardan edindiğim ve işin uzmanlarından öğrendiğim kadarı ile toplumun ortak aklı “Bu sorun ancak ülke çapında 2-3 haftalık bir sokağa çıkma yasağı ile çözülebilir.” Aksi halde çok sayıda vatandaşımız, bu salgın hastalık nedeniyle kırılıp gidecek. Fatih Terim’in dediği gibi iş işten geçtikten sonra önlem almanın bir faydası olmayacak. Biliyorum ve inanıyorum ki ülkemiz ve dünya, geçmişteki felaketlerde olduğu gibi bu korona belasını da yenecek ama ne kadar çabuk ve etkili önlem alırsak o kadar az kayıpla atlatırız diye düşünüyorum.

Haricen öğrendiğimiz kadarı ile bu salgınla ilgili olarak kurulan “Bilim Kurulu” üyeleri, yukarıda belirttiğim ülke çapında sokağa çıkma yasağını cumhurbaşkanına ve hükümete önermiş ama hükümet “ekonomik nedenlerle” (çalışmayan işçinin, esnafın, memurların, giderlerini karşılayamayız) diyerek buna yanaşmamış.

Hükümetlerin en önemli görevi insan ve toplum sağlığını korumak değil midir? İnsanın sağlığı olmayınca para ne işe yarar. Kişiler öğle yapmıyor mu? Bir yakınının sağlığı için gerektiğinde varsa hazır parasını, yoksa bulup buluşturup harcamıyor mu? Hükümetler de öyle yapmalı. Önce toplumun sağlığını korumak için gereken önlemleri almalı, insanı yaşatmalı, daha sonra varsa açılan bütçe açığını hep birlikte kapatmaya çalışmalıdır. Hem de geç kalmadan. Bu davranışı gösteren Kanada, Fransa, Almanya gibi ülkeler örnek alınmalıdır.

İnşallah en kısa zamanda bu kriz atlatılınca gelecek dönemde partiler ve hükümetler, geçmişlerini sorgulayıp yeni bir tavır geliştirmeyi de kendilerine görev bilmelidirler. Örneğin; içinde bulunduğumuz durumu hatırlayarak ulusal üretime önem vermelidirler. Kendi yerli tohumumuzun, yerli ilaç fabrikalarımızın, yerli silah fabrikalarımızın, yerli sanayimizin ne kadar önemli olduğunu hatırlamalıdırlar. Yine vatandaşlarımız özgürlüklerin, sokağa çıkıp arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle dolaşmanın ne kadar önemli ve güzel bir şey olduğunu unutmamalı, gelecek iktidarları seçerken özgürlüklerden, ulusal ekonomiden yana partileri iktidara getirmelidirler.

Cumhuriyet döneminden kalan ve özelleştirme adı altında yabancılara ve yandaşlara satılan fabrikalarımız dursaydı, bazı kurumlar kapatılmasaydı, “Ak akçe kara gün içindir” diye düşünülen Merkez Bankası’ndaki yedek akçeler varlık fonuna devredilmeseydi, ulusal bir üretim politikası izlenseydi bu sıkıntılar çekilir miydi?

Neyse… “Bir musibet bin nasihatten iyidir” diye bir atasözümüz vardır. Bu felaket bize belki ders olur diye düşünelim. Bundan gerekli dersleri çıkaralım. Biz vatandaş olarak üzerimize düşeni yapıp evde kalmaya devam edelim. Sağlıklı günlerde görüşmek üzere…

NOT: Bu yazı, gazetemizin 26 Mart 2020 tarihli sayısında yer almıştır.

Bakmadan Geçme