Kırmızı Başlıklı Kurt!
1991 yılında başladığım mesleğimde 2010 yılına kadar düz liselerde çalıştıktan sonra, evimin yakınındaki meslek lisesinde görev...
1991 yılında başladığım mesleğimde 2010 yılına kadar düz liselerde çalıştıktan sonra, evimin yakınındaki meslek lisesinde görev yapmaya devam ediyorum.
Düz liseler, öğrenciyi üniversiteye hazırlayan eğitim kurumlarıdır. Meslek liseleri de ara eleman yetiştirmeye yönelik eğitim verirler.
Meslek liselerinde görev yapmak doğruyu söylemek gerekirse biraz zordur. Zorluğu da şuradan gelir: Öğrenci ne okumak ister ne de çalışmak!
Bu okullarda görev yapan kültür dersi öğretmeni de işini yapmak isterse yani dersin hakkını vermek isterse gerginlik başlar. Öğrenci, “Hocam bu anlattıklarınız bize nerede lazım olacak?” diye sorarken, siz de işinizi önemsetmek adına en genel anlamda “Neyin ne zaman lazım olacağı belli olmaz” türünden açıklamalar yapmak zorunda kalırsınız.
Ortaokuldan zor bela mezun olan öğrenci eğitimden kaçtığı için ya da puanı tutmadığı için meslek lisesine devam etmek zorundadır. Çünkü 12 yıllık zorunlu eğitim vardır. Şimdi buralara girmeyelim de asıl konuya geçiş yapalım.
Benim 16 sayfalık, bol resimli masal kitaplarım vardır. Özel bir yayınevi tarafından hazırlanmış bu masal kitapları Türk masallarının da arasında bulunduğu dünya masallarından seçilmiş 50 adet kitaptan söz ediyorum. Keloğlan, Dede Korkut, Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, 7 Cüceler ve Pamuk Prenses gibi.
Lise 1’lere ilk günlerde bazı derslerde bunları dağıtır, dersin sonunda birkaç öğrenciye özetlettirmeye çalışırım.
Öğrenciler kitapları ilk gördüklerinde önce “Hocam biz bunları ilkokuldu okuduk!” diye tepki gösterirler ama “Gelin bakalım o halde bildiğiniz bir masalı anlatın” dediğimde tahtaya çıkmak için cesaret bulamazlar. Çünkü ya çizgi filmini izlemişlerdir ya da anlatamazlar. Yani biraz okuma özürlüdürler.
Şimdi belki size “Şöyle bir düşünün bakalım, Kırmızı Başlıklı Kız masalında ne anlatılıyor?” diye sorsam kaçınız derli toplu anlatabilir?
Şimdi sıkı durun…
Kısaca özetleyecek olursam şu cümleyi yazabilirim. “Kırmızı Başlıklı Kız, küçük bir kız ile kurt arasındaki olaylara dayanan bir Avrupa halk masalıdır.” Masal, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çeşitli versiyonları ile bilinir ve anlatılır.
Masalın bilinen ilk yayımlanmış versiyonu, Fransız masalcı Charles Perrault’nun 1697 yılında basılmış Kaz Ana’nın Masalları kitabında yer alır. Bu ilk versiyonda öykü, kurdun kızı yemesi ile sona erer.
Hikâyenin, bilinen hâli 19. yüzyılda Grimm Kardeşler’in Alman köylerinde topladıkları masallardan derlenip yazıya geçirilmiştir; bir avcının kurdun karnını yarıp büyükanneyi ve kırmızı başlıklı kızı kurtarmasıyla son bulur.
Aslında masalda işlenen konu, ormanda oyalanması yasaklanan kızın, bu yasağa uymadığı için cezaya uğramasıdır. Çocukların tanımadıkları kişilerle konuşmaması gerektiği şeklinde bir ders verilir..
Buraya kadar bildiklerimiz kitaplarda yazan resmi bilgilerdir.
Şimdi bir daha sıkı durun:
Masalın asıl amacı Türkleri kötülemektir. Çünkü ‘Boz Kurt’ Türklerin simgesidir. Masalı uyduran Avrupalılar, kurdu kötü göstererek, aslında Türkleri barbar göstermek istemişlerdir.
***
Üç noktayı koyduk. Üç noktayı, biraz soluklanıp düşünmeniz için koydum. Şok oldunuz değil mi!
***
Bir üç nokta daha koyduktan sonra ikinci bir şok dalgası daha yaratayım.
Şurayı bir kez daha okuyalım: “Masalın asıl amacı Türkleri kötülemektir. Çünkü ‘Boz Kurt’ Türklerin simgesidir. Masalı uyduran Avrupalılar kurdu kötü göstererek, aslında Türkleri barbar göstermek istemişlerdir.”
İşte bu son bölümü ben uydurdum ve inanıyorum ki bu üç dört cümlede anlattıklarıma ilk aşamada inananlar oldu. Hatta gerçekten şok oldu.
Birkaç gün önce basında da yer alan “Ebabil Kuşları” haberinde rol alan bir itirafçı, şöyle diyordu: Muhalif bir partinin il başkanının kocasının yemekte domuz yediği yalanını uydurduk ve hızla sosyal medya hesaplarından yayılmasını sağladık.”
Böyle yalanlara inanan veya inanmaya hazır o kadar çok insan var ki!
Nasıl bir tezgahın içinde olduğumuzu düşünebiliyor musunuz?
Normalleşmemiz lazım… Birbirimize saygı göstermemiz lazım… Birbirimizi sevmemiz ve aynı toprakların üstünde yaşayan insanların yarısının ‘hain’ olmadığını anlamamız lazım.