Kırk gün!
İnsanın başına gelen bazı kötü olaylar, olumlu deneyimlerle de sona erebiliyor. Hani ünlü Yunan düşünürü Heraklit,...
İnsanın başına gelen bazı kötü olaylar, olumlu deneyimlerle de sona erebiliyor.
Hani ünlü Yunan düşünürü Heraklit, “Aynı suda iki kez yıkanılmaz” demiş ya! Ve tam olarak nasıl söylenmiş bilemiyorum ama ben “Tarih yinelenme (tekrar) değildir” şeklinde bir anımsatma yapacağım. İşin özü, ‘her yinelenmede bir farklılık vardır.’ Tabii ders almasını bilene… Ya da bir şeyler çıkarabilene.
**
Geçen yazımda 10 Kasım Perşembe gününden itibaren grip ve sinüs iltihaplanması nedeniyle rahatsız olduğumu yazmıştım. İlaçla 7 gün, dinlenme ile bir hafta sürer düşüncesi vardı ama 3 gün dinlenme ve ilaç tedavisi ile pazartesi günü kendime geldim.
Biliyorsunuz geçtiğimiz cuma günü okullar bir hafta tatile girdi. Benim de tatille ilgili küçük de olsa planlarım vardı. Plan dediysem de İzmir çevresinde 3-5 gün geçirmek diyelim bunun adına. Olmadı, suya düştü…
**
Yazıyı uzatmayalım.
Üniversite yıllarından bu yana sinüzit ile uğraşır dururum. Sinüzit, sinüs boşluklarındaki mukoza dokusunun iltihaplanmasıdır. Eğer boşalmazsa baş ağrısı yapar, insanın yaşam kalitesini düşürür. Bu süre içinde internet üstünden yaptığım gezintilerden sinüslerdeki bu iltihaplı mukozanın sarımsak ile boşaldığını öğrendim. Çok basit: Dolu bir sarımsak dişini ortadan ikiye bölüp, iki burun deliğinize sokuyorsunuz. Tabii kesilen bölüm içeride kalacak şekilde hafifçe yerleştirerek. Biraz hapşırma ve yanma yapsa da 5-10 dakika içinde boşaldığını hissediyorsunuz. İki sarımsak dişini çekince kendiliğinden akıyor. Biraz da siz desteklerseniz…
Ameliyattan temizlemeye kadar, buğudan tuzlu suya kadar yapmadığım kalmamıştı. Bir doktor arkadaş, “Sinüzit ile yaşamaya alışman gerekir” demişti. Bu kez sarımsağı keşfettim.
**
Bu dinlenme günlerinin içinde ‘yine’ bir terör olayı ile karşı karşıya kaldık. Türk Dil Kurumu, ‘terör’ kelimesini ‘korku salma, yıldırma’ ve ‘genellikle siyasal bir dava uğruna girişilen, toplumu korkutmaya, yıldırmaya yönelik her türlü eylem’ olarak tanımlamış.
Anarşi ile terör birbiri ile eş tutulur. Fakat aynı şey değildir. Anarşi bir düşüncedir. Oysa terör bir siyasal düşünce değil, araçtır. Ve bu aracı, kimi zaman teröre karşı olduklarını belirten her türden yapılar ve gruplar bile kullanabilir.
Ben, toplumsal olaylarda her zaman ‘temkinli’ yani ‘ölçülü ve dikkatli’ olmayı tercih ederim. İlk açıklamalara da bu çerçevede yaklaşılması gerektiğine inanırım. Gerçekler, rüzgâr dindikten; toz duman ortadan kalktıktan sonra ortaya çıkar.
Fakat ne yazık ki insanların aklında, yapılan o ilk açıklamalar kalır. Üç ay sonra kimin tozu dumana kattığı anlaşılır ama “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.”
Örneğin 2015 yılında Ceylanpınar’da evlerinde katledilen iki polis memuru vardı. İmkânınız varsa ilk hafta yapılan açıklamalarla sonradan ortaya çıkan duruma bir bakın…
**
Anadolu, ‘Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan’ bir bölge. Kelime kökeni Yunanca. Anlamı, gündoğumu ya da ‘doğu’… Üç yanı denizlerle çevrili. Doğu ile Batı arasında kalan önemli bir geçiş noktası. Kültürler beşiği…
Alparslan’dan Atatürk’e bize ‘yurt’ olarak kalmış…
İçeride kavga etmeden, kardeşçe ve hoşgörü içinde yaşaması bilmeli ve bu topraklarda gözü olan yabancılara karşı da dikkatli olmalıyız.
**
Doğal bir antibiyotik olan ‘Sarımsak’a yeniden gelirsek: Eski Türkçe ’den günümüze gelen bir kelime. ‘Sarmusak, sarumsak veya samursak’ sözcüğünden evrilmiş.
“Sarımsak evlenmiş, kırk gün kokusunu gizlemiş” şeklinde bir söz vardır.
Kırk gün önemli…
**
Tezgâh, Farsça’daki ‘destgāh’tan gelme bir sözcük. Başka anlamları da var ama genellikle dükkânlarda satıcıların önündeki uzun masalara verilen isim.
Argodaki anlamı ise ‘yasal olmayan bir işi yapmak için tutulan uygunsuz yol.’
Aman tezgâha gelmeyelim…