Kibir Tozu

Şeytanlar, bir akşam ne yaptılarsa yoldan çıkaramadıkları bir derviş için toplanırlar… Gayeleri, onu kulluktan ve insanlıktan...

Şeytanlar, bir akşam ne yaptılarsa yoldan çıkaramadıkları bir derviş için toplanırlar… Gayeleri, onu kulluktan ve insanlıktan uzaklaştırmaktır. Ona para, makam, kadın ve sevdikleri üzerinden yaklaşırlar ama derviş, bana mısın demez.

Kalbine dünyalık endişe ve kaygı salarlar, hiç oralı olmaz… Dervişin burnuna nasıl üfleriz diye tartışırlarken baştan beri konuşmaları sessizce dinleyen şeytanların başı, söze girer ve avucundaki kibir tozunu göstererek “Alın şunu üzerine serpin…” der.

Kibir tozu ruhuna giren derviş; bir namaz kılar, “Miraca çıktım” der. Bir sadaka verir, kendini fakir babası görür. Bir zikir çeker, Hz. Davut gibi dağları yerinden oynattığını zanneder. Eline görünmez bir terazi alır da Müslümanların amelleri ölçmeye başlar. Kimisini Araf’a koyar, kimisini cehenneme atıverir… Artık tek doğrusu olur, o da kendisinindir.

Bu durum karşısında şeytanlar, bizi de yoldan çıkaran bu kibir tozunu önceden niye düşünemedik diye hayıflanırlar…

Şeytan’ı, Kâbil’i, Firavunları, Nemrutları, Ebrehe’yi ve Ebu Cehil’i zehirleyen kanser, kibir değil miydi?

Kibir: Kendini hep haklı, üstün ve büyük görmek, diğerlerini küçük görme hastalığı… Kendi içimizde büyütüp beslediğimiz ve yine bizi ısıran bir yılan… Zerre miktarının cennete girmeye engel olduğu, zekanın bile yenemediği bir düşman…

Gerçek büyüklüğün ve kudretin Allah’a olduğu bir alemde kibirli olmak, şu karıncanın haline benzer;

Bir yağmur sonrası toprak yolları bilirsiniz… Hayvanların ayaklarının oluşturduğu küçük çukurlarda su birikintileri oluşur. Bizim karınca, bir su birikintisinin içine düşer, canını kurtarmak için uğraşırken kendisini aynı birikintiye düşmüş küçük bir yaprağın üzerine zar zor atar… Önce dinlenir… Kendine geldikten sonra şöyle etrafına bakar ve hafif bir esintinin kuvvetiyle yol alan yaprakçığın üzerinde doğrulur ve “Var mı benden başka bu deryaların kaptanı?” diye bir nida atıverir.

Bize bereket getiren sarp yarları ve dik zirveleri oluşturan kayalar değil, hep aşağılara doğru akan, çukurlarda biriken ve ayaklar altında çiğnenen topraktır. Zira kaya da toprağa dönüşmeden bereket sunamaz.

Kartala sormuşlar: Yüksekte uçarken yere düşmekten korkmuyor musun?

Kartal gülerek şöyle demiş: Ben insan değilim ki yükselince kendimi beğenip kibirleneyim. Ben yüksekteyken gözüm hep aşağıdadır.

Şeytanın kibir tozundan uzak, halk arasında sıradan, Hak katında haslardan olmamız dileğiyle…

Bakmadan Geçme