KENDİN ÇÖZMELİSİN
1994 yılı Şubat ayında dil kursu için Ankara'ya gittim. Yurtdışında görev yapacak öğretmenler için Milli Eğitim...
1994 yılı Şubat ayında dil kursu için Ankara’ya gittim. Yurtdışında görev yapacak öğretmenler için Milli Eğitim Bakanlığı ilk kez ciddi anlamdaki bir kursu Gazi Üniversitesi’nde açmıştı. Altı ay sürmesi planlanan kurs yabancı bir dil öğrenmek istemeyen öğretmenlerin baskısıyla beş ayda sonlandırıldı.
Bu kurs süresince üç arkadaş Maltepe semtinde bir öğrenci yurdunda kaldık. Halen görüştüğüm bu dostlarım avukat-öğretmen Mustafa Kılıç, Konya Selçuk Eğitim Enstitüsünden arkadaşım Necmettin Koç’un yanı sıra yeni birçok dost ve arkadaş da edindim. Çok zevkli geçen bir beş ay sonunda öğrendiğim Almanca ile Alman gümrüğündeki polise hitap ettiğim o günü de unutamıyorum.
Ankara günlerimde Almancanın yanında şiirle de yoğun olarak ilgilendim. Kaan İnce Vakfı tarafından yayımlanan ve yöneticiliğini edebiyat öğretmeni Nizamettin Uğur’un yaptığı İzlek dergisi çevresinde kümelenen birçok genç edebiyatçıyla da tanıştım. Ki bunlardan birisi de Ali Hikmet Eren’di. Her hafta sonu dergi yönetimine gider, edebiyat sorunlarını tartışırdık. Bu bahaneyle yeni yazdığım şiirleri de değerlendirmeleri için verirdim. O beş ay süresince dergide yalnızca AHLAT AĞACI adlı şiirim yer alabildi. Şiirin ne denli ciddi bir iş olduğunu bu sayede belleğime iyice kazıdım.
Yurtta yeni yazdığım bir şiirin ilk okuyucusu haliyle sağlam bir edebiyatçı olan Necmettin Koç’tu. O bana şiirde aksayan yönleri gösterdiğinde, ben de doğal olarak -nasıl olmalı- dediğimde, “Bunu çözmesi gerekenin şairin kendisidir” derdi.
Son zamanlarda DMAX adlı televizyon kanalında The Last Alaskans (Son Alaskalılar) adlı bir yapımı ilgiyle izliyorum. İzlediğim son bölümde genç Alaskalı ölen babasının, zorluklar karşısında kaldığında ona, “Bunu kendin çözmelisin,” dediğini aktardı. Bu programı izleyenler de bilir ya, Kuzey Kutbuna en yakın yaşam alanında kendi inşa ettikleri kulübelerde bazen tek bazen de eş ve çocuklarıyla yaşam mücadelesi veren bu insanlardan öğrenilecek çok şey olduğuna inanıyorum.
Kendi adıma, son dokuz aydır bir sağlık mücadelesi veriyorum. Bu mücadelede en büyük destekçilerim eşim ve çocuklarımdı. Onların maddi ve manevi desteğinin önemini hiç inkâr edemem. Ancak yaşadığım bu hastalığın asıl çözümünün kendimde olduğunu da biliyordum. Bana çözüm olarak getirilen doktor önerilerine inanmıyordum. Sonunda düşündüğüm bir çözüme inanan doktorla karşılaştığımda haklı olduğum anlaşıldı.
Bir diğer örnekse, 1985 yılında beynimi yöneterek sigarayı bırakmamdır. O gün bugündür, sigaradan kurtulmak isteyenlere bıkmadan nasıl yapacaklarını anlatıyorum. Dileyenler internetteki yazımı da açıp okuyabilirler.
Kendin çözümlemelisin, dediğimiz her konuda aklınıza ilk olarak elektriği yaşamımıza kazandıran Edison gelmeli. O inançlı, sabırlı ve kararlı adam 1001’ci deneyinde başararak adını ölümsüzlere yazdırabildi.
Bu örnekleri çoğaltmak olası. İşin özü, gerçekten her şeyde, yaşadığımız her sorunda çözümün önce kendi beyin filtremizden geçen verilerle bir noktaya ulaşacak olmasıdır. Ulaşacağınız bu noktanın başarıyla sonuçlanması, düşüncelerinizde pozitif reaksiyonlarla olabilir. Başarının sırrı da başaracağımıza olan inanç düzeyiyle doğru orantılıdır.
Yazıyı Ahlat Ağacı ile taçlandıralım şimdi de.
AHLAT AĞACI
(ne zaman uzun yolculuklar düşlesem
bir ıslıkla toplanır içimde yörükler)
ne fırtınalar gördü
ah yabanıl patikalarda
yüreğim
bir konar bir göçer…
ey a h l a t a ğ a c ı
(çiçek devşirirken gördüm seni
büyük bir kervan geçiyordu içinden)
Ömer AKŞAHAN
1994/Ankara