Kelimeler!

'Bayat atı birle sözüg başladım / Törütgen, igidgen, keçürgen idim.' Yazılarımın başlığını bazen ilkten bazen de...

“Bayat atı birle sözüg başladım / Törütgen, igidgen, keçürgen idim.”

Yazılarımın başlığını bazen ilkten bazen de sondan koyarım.

Bu yazımın başlığını da ilkten koydum. Yazdıktan sonra da Zülfü Livaneli’nin ezgisi de olan bir şiiri aklıma geldi: “Yeter, yetеr söyleme, söyleme artık / Kelimеler kanatır yarayı / Gözlerin anlatıyor / Mutlu aşk yoktur, yoktur”

**

İnternet ortamının yaygınlaşması ile birlikte gençlerin yabancı dil bilgilerinin arttığını gözlemliyorum. Konuşma düzeyinde olmasa da kelime düzeyinde bir yaygınlaşmanın varlığından kolaylıkla söz edebiliriz.

Örneğin fenomen, internet fenomeni. Fransızca’dan günlük internet konuşma dilimize giren fenomen, ‘çok görünen’ anlamında… İzlenen…

İdol. Hangi dilden Tükçe’ye girdiğini bilemiyorum. Gündelik hayatta karşımıza çıkan bu kelimenin de anlamı, ‘örnek alınan, en çok hayranlık duyulan kimse…’ Kelime kökeni eski çok tanrılı dinlere dayanıyor: ‘Küçük boyutlu tanrı ya da tanrıça heykelciği. İnsan eliyle yaratılmış tanrı, put”

Özellikle sanat dünyasında kullanılan bir başka kelime: Kült… Bunun da asıl anlamı ‘ibâdet, din, tapınma.’

Bir de viral olmak var. Virüs gibi yayılma özelliğine ulaşan!

Peki ‘Trent topik?’ “Gün içerisinde en fazla konuşulan ve ilgi duyulan”

**

‘Milli’ ve ‘yerli’ kelimeleri var şu sıralar özellikle sosyal medya üstünde yapılan tartışmalarda…

İkisi de farklı anlama sahip.

Daha önce de yazdım ama yine anımsatayım: Milli ve milliyetçi kavramlarının da altı tam doldurulamıyor. Sanıldığı gibi eski Türkçe’deki ‘boy’ anlamına sahip değil. Ama bugün ‘boy’ ve ‘budun’ anlamı ile kullanılıyor.

Budun, ‘boy’ kelimesinden geliyor… Benzer anlama sahip ‘ulus’ da Türkçe’ye, Moğolca’dan girmiş.

Ben bazen sözcüklere takılırım. Hatta kimi zaman muziplik olsun diye karşımdakinin kullandığı bir kelimenin anlamını bilip bilmediğini ölçmeye çalışırım. Örneğin milliyetçi olduğunu söyleyen biri ile aynı masada oturuyorsak ve yeri gelirse, Tengri Dağları’nın (Tien-Şan) veya Orhun ırmağının nerede olduğunu sorarım.

Hatta, giysilerinin bir yerinde veya şapkalarında Göktürk harfleri ile ‘Türk’ yazanlara…

İskitler ve Sakalar hakkında ne biliyorsun diye sorarım…

Mete Han ile Timur’u sorarım.

Moğollar ile Ahi Evran arasındaki ilişkiyi sorarım…

Eğer ‘kem-küm’ yaparsa, “Kardeşim sen nasıl milliyetçisin? Kendi düşünce köklerini bilmiyorsun!” diye yarı şaka yarı ciddi takılırım.

**

Size de sorayım: “Göktürk adını kim koymuştur ve anlamı nedir?”

“Türk Oğuz beyleri budun sözlerimi işitin üstte gök çökmedikçe altta yer delinmedikçe Türk budunun ilini ve töresini kim bozabilir Türk budun titre kendine dön!”

“Gök Tengri?” mavi gök (mavi gökyüzü) demektir. Eski Türklerde yaratıcının gökte olduğu inancı vardır.

“Yerin 7 kat üstü ile 7 kat altı” inancı eski Türklerde de vardır…

Yazıyı daha fazla uzatmayalım…

Yazının ilk cümlesinin anlamı şu: “Yaratan, yetiştiren ve göçüren güç olan Bayat adı ile söze başladım.” Yani eski Türklerin bir işe başlarken kullandığı, İslamiyet’in bugünkü besmelesi.

Yani bu işler sadece yüksek sesle ‘dombra’ dinlemekle olmuyor.

Biz dönelim yine şiire:

“sus söyleme / bir şey söyleme artık / sus söyleme / her şey gereksiz artık / bana düşen dönüp de gitmek / sonunda elimde kalan / bir avuç hüzün ve keder”

 

Bakmadan Geçme