Kaymakçı, Paris olur mu!
Hani, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” atasözü var ya… Ben de yazılarımı bazen bu çerçevede...
Hani, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” atasözü var ya… Ben de yazılarımı bazen bu çerçevede yazarım. İsimler ve mekanlar belirtmem; kim kendine ne çıkarırsa…
Bu yazımda da Kaymakçı yazacağım ama “Deveye sormuşlar, ‘Neren eğri?’ diye… ‘Nerem doğru ki!’ diye yanıtlamış”… İşte bu da böyle olacak.
Yerel konulu yazılarımın girişlerini Ödemiş’i bilmeyen kimi arkadaşlarıma açıklayıcı olsun diye bir iki ön bilgi eşliğinde oluştururum. Bu yazı da öyle olacak.
Anne-baba memleketim, dolayısıyla benim de çocukluk ve gençliğimi geçirdiğim Kaymakçı, Ödemiş’in en büyük beldelerindendir. Bildiğim kadarı ile 5000’in üstünde de merkez nüfusu vardır. Batısında Kurucuova ve Ertuğrul, doğusunda Köfündere ve Orhangazi’ye kadar çevre köyleri de düşünürsek yaklaşık 15 bin kişilik nüfusu hesaba katabiliriz.
Dünyanın sayılı ovalarından biri olarak kabul edilen Küçük Menderes Ovası’nın en merkezi yerindedir. Bereketli ovasından yılda üç kez ürün alabilirsiniz. Tarımsal anlamda zengindir ama getirisi bakımından aynı şeyi söyleyemeyiz. Üretici, kendi toprağında köledir. Kendi günlüğünü çıkarabilirse ne ala!
Bir dönem ilçe olacak diye beklerken Büyükşehir Yasası ile birlikte Ödemiş’in mahalle muhtarlığına dönüşüverdi.
Oysa kocaman bir kaymakamlık binası bile hazırdı. O binaya ne oldu bilenler biliyor…
Bu kısa bilgilerden sonra gelelim şimdi asıl konumuza.
Kaymakçı Muhtarlığı’nın kendisine ait bir bütçesi olmadığı gibi çalışanları da yok. Bir zabıta, bir tahsildar, üç de temizlik görevlisi. Durum böyle olunca doğal olarak bir sürü şikayet…
Basın yayın organlarında “altyapı sorunu yok” gibi haberler çıktı ama evsel atıklar, Küçük Menderes Ovası’na akıtılıyor. İçme suyu şebekesi de kaç yıllık bilmiyorum. Çeşme suları yerine hazır sular tercih ediliyor.
Ova yolları berbat, yağmur yağdığında çamur içinde.
Yerleşim yerinin de bundan farkı yok. Ne düzenli kaldırımları var ne de yolları…
Cezaevinin atık sorunu ise basında yer ala ala yalama yaptı.
Her şey, Ödemiş Belediyesi’nin eline bakıyor. Olursa bir de İzmir Büyükşehir’den ne gelirse…Zaten şikayetler de belediyeye yöneliyor.
Altyapı sorunu ile ilgili yöneticilerden “2021’in başında kazma vurulacak” ifadeleri duyuluyor.
Ödemiş Belediyesi’nin çok sayıda taşınmazı var ama onlar da bakımsızlıktan dolayı dökülme durumu ile karşı karşıya. Kira ve bakım sorunları, içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline gelmiş. Örneğin babamın kiracı olarak kullandığı en eski belediye binasının 5-6 tonluk çatısı çöktü çökecek. Karşımızdaki üç katlı çift daireli bina, çürüme ile karşı karşıya. Eski sinemanın yıkılıp yerine pasaj yapıldığı merkezdeki bina kaderine terk edilmiş. Kaymakamlık binası olarak düşünülen Cumhuriyet Meydanı’na bakan üstü düğün salonu olarak planlanmış dört katlı çok odalı bina da bomboş. Yine onun güneyindeki dört katlı, çift daireli bina da kaderi ile baş başa…
Son dönemde Cumhuriyet Meydanı yeniden düzenlendi. Eski Büyük Mahalle yolunun kaldırımları, köy meydanına kadar elden geçiriliyor. Bizim kiracı olarak durduğumuz en eski belediye binası boyandı, çatıyı kurtarmaya çalışıyoruz. Falan filan… Elbette bunlar, kimilerine göre küçük çaplı işler… Kahve önlerinde ayaküstü siyaset yapan kimi vatandaşlar da ‘haklı’ olarak soruyor: “Hani ‘Kaymakçı bizim evimiz’ idi? Neden bir şey yapılmıyor?”
Vatandaş bekliyor ki Kaymakçı hemen Paris olacak!
Ödemiş Belediyesi’nin borcu, bildiğim kadarı ile eski para ile 130 trilyon. Önceki dönemde İŞKUR’dan belediyeye verilen geçici işçilerin biri bile şimdi yok. Salgın dolayısıyla kapanan Ahrandı, Perşembe ve Salı Pazarı ve Kent Kafe kafeteryaları açık değil. Buralarda çalışan 80 civarında işçi de daha önce işletmeler kendi kendine yeterken şimdi belediyenin kasasından evine ekmek götürme telaşında.
Özetle büyük bir çıkmaz ve açmaz var. Bu kadar borç, bu kadar sıkıntılı bir durumda belediye başkanı kim olursa olsun Kaymakçı’yı Paris yapamaz.
**
Valla benim yazı sınırım doldu ama biz yine de Ödemiş’in en büyük taşra mahallesi Kaymakçı’ya bir şeyler yapılmasını, en azından kamu mallarının doğru şekilde kullanılmasını ve ufak tefek de olsa sağa sola bir şeyler yapılmasını istiyoruz.
“Kızım, gelinim!” ve “Deve, eğrilik ve doğruluk” derken sonucu söylüyorum: Türkiye’nin bütün taşra mahalleleri, yani belde ve köyleri böyle değil mi!
Yazının devamını sonra getirelim…