Kavacıklı Meryem
'Sen okula gidersen, biz köy meydanına nasıl çıkar, insan yüzüne nasıl bakarız?' Annesinin tepkisini dile getiriyordu...
“Sen okula gidersen, biz köy meydanına nasıl çıkar, insan yüzüne nasıl bakarız?”
Annesinin tepkisini dile getiriyordu bu söz. Başarılı, yaşam sevinciyle dolu Meryem’in önüne örülmüş ilk duvar değildi bu. Babası ve kardeşleri arasında bir başınaydı annesinin karşısında.
Kız kısmı okumaz idi. Onu da okutmadılar.
Köylük yerde çok bilinen bir hikâyedir bu. Pek çok insan bu hikâyenin başkahramanı olur. Diğer kahraman bazen anne – Meryem’in hikâyesindeki gibi- bazen baba yahut erkek kardeşlerdir.
Bu boyun eğiş bazen bir isyana gebedir. Büyük bir patlamaya. Yaşamı sorgulamaya ve arayışa gebedir.
Mor çiçekleri olan bir şalvar var üzerinde. Pazenden biçilip kendi elleriyle diktiği.
“Yirmi beş yıla yakın terzilik yaptım.” Diyor. Kim bilir kimleri giydirdi. Onun diktiği kaç üst dunu yahut işlik kaç köydeki çocuğu ya da genç kızı kışın soğuğundan ayazından korudu.
Üzerine yine kendi elleriyle ördüğü mor bir yelek.
“Mor rengi çok seviyor olmalısın.” Diyorum.
“Evet.” diyor.
“Neden mor?” diyorum. Yanıtlıyor. Mor güçlü bir renktir.
Gülümsüyor gözleri gözlerime değince. Benim de gözlerim ışıl ışıl.
Evde yemek pişiriyor. Bulaşık yıkıyor. Çay, kahve. Evini çekip çeviriyor. Annesine büyük destek oluyor.
Meryem üç yaşında çocuk felci geçirmiş. Bu hastalık onun iki bacağını da çok büyük ölçüde ondan almış. Ancak o iki koltuk değneği ile evin içinde kıpır kıpır ve her işin ucundan tutuyor.
“Bir gün köye bir ressam hanım geldi.” Diyor.
Bu geliş Meryem’in yeniden doğuşunu işaretliyor. Meryem resme dair ilk bilgilerini ondan alıyor. Aldığı bir bilgiye kendinden on katıyor.
Yüreğini duygularını umutlarını kısaca her şeyini tuvale döküyor. Bundan on yıl önce Meryem’in yüreğindeki resim tutkusu kocaman bir ateşe dönüşüyor.
İlk resim sergisi ikinci resim sergisi ve karma sergiler izliyor onu.
“Benim 60 çocuğum var” diyor gözleri parlayarak. “ Evimin bir odasında onlara resim aşkını aşılıyorum. Onlarla olmak güzel. Kimi lisede şimdi kimi üniversitede öğrenci.”
Meryem kim?
Kavacıklı bir köylü kızı.
Kavacıklı bir kadın.
Bir ressam. Bir terzi. İyi bir evlat.
Adından gururla bahsedilesi bir köylü.
İyi bir komşu.
İyi bir abla. İyi bir teyze, hala.
Dün onu İzmir sakatlar derneğinde açtığı resim sergisinde tanıdım. Tekerlekli sandalyesi ile Kavacık’tan yola çıkıp bir başına Konak’a gelmiş. “ bunu ilk defa yaptım.” Diyor. “ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa yalnız başıma cesaret ettim.”
İyi ki de gelmiş. Yoksa böyle bir güzelliği nasıl tanıyabilirdim ki..
ışıl ışıl bir kadın. Yüreği güzelliklerle dolu.
Meryem Düzgünkaya
Seni yüreğinden, gözlerinden ve ellerinden öpüyorum.
Sağlıklı ve upuzun bir yaşamın olsun. Sen o yaşamın içini nasıl dolduracağını biliyorsun.
Sevgi, dostluk ve umutla.