KADIN VE SUFİZM
Modernitenin ta merkezinde ne yazık ki halen kadına şiddeti konuşurken sufist iki yabancı kadından ilham alarak...
Modernitenin ta merkezinde ne yazık ki halen kadına şiddeti konuşurken; sufist iki yabancı kadından ilham alarak bu yazıyı yazmak istedim.
Sufi öğreti tasavvuf terbiyesi, belki günümüz dünyasının sorunlarına bir nebze olsun ışık tutar diye düşünüyorum.
Lesley Hazleton adını ‘İlk Müslüman’ kitabı ile duydum. Doğrusunu söylemek gerekirse Hazleton’un bir agnostik Yahudi olduğunu daha önceden bildiğim için böyle bir kitabı yazdığı için hayretler içinde kaldım diyebilirim. Bu arada agnostik demek Tanrı hakkında bilinemezcilik demektir, felsefe sözlüğüne bakmaya fırsatı olmayanlar için açıklamak istedim.
Peki, nasıl olur da farklı bir inancı, düşüncesi olan kişi çok büyük bir olgunluk ile korku ve aşağılık hissi duymadan başka bir inancı araştırmak için kolları sıvar ki!
İşte, benim tasavvuf terbiyesinden anladığım şey aslında böylesi bir keşif yolculuğu, sabır, anlayış ve olgunluk…
Yaşadığımız toplumda, her geçen gün böylesi anlayışlara ihtiyaç duyuyoruz. Farklılıkların bir zenginlik olduğunun farkında bile olmadan sıradan yaşıyoruz. Her gülün goncası varken; harına odaklanmışız. Öyle değil mi?
Lesley Hazleton, her türlü eleştiriyi, kınanmayı göze alarak; İslamiyet’i inceden inceye incelemiş; bir konuşmasında şekillerin ve sembollerin ötesindeki mesajları okumamızı öğütlüyor.
Semboller ve şekiller mitolojide sıklıkla karşımıza çıkar. Aynı sembolleri kutsal metinlerde de görebiliyoruz. Doğru okumasını öğrendiğimiz zaman; yüzeysellikten, şekilcilikten kurtulup hakiki olanın manasını daha rahat anlayabiliyoruz.
Lesley Hazleton’un konuşmalarını ve kitaplarını da bu fikir ışığında çok değerli buluyorum.
Bir kişinin inancından ya da inançsızlığından çok daha önemli olan kendinden ötede olana, öteki olan felsefeye inanca olan davranış ve sözleridir.
Merhum Eva de Meyerovitch bir Fransız filozofu iken Mevlana’nın Mesnevisi ile tanışır. Bu kitap kendisini tasavvufi bir içsel yolculuğa çıkaracaktır. Öyle de olur ve uzun yıllar Müslümanlığı tetkik ettikten sonra İslamiyet’i kabul ederek adını Havva olarak değiştirir. İslam’ın Güler Yüzü adlı kitabını birkaç defa okudum. Hayretim, hayranlığım arttı. Vasiyetinde Mevlana’nın gölgesine defnedilmek istediğini belirtmesi üzerine mezarı Konya’ya nakledilir.
Sufizm, mistik öğretinin derinlikli yolculuğu kişiye ne pencereler, ne kapılar açıyor. Hassas olmak kadar güçlü olmak da önemli…
Sufist öğretilere tutunarak güçlü olunur mu? Olan iki kadından örnek vermek istedim. Onlar güçlü ise biz de olabiliriz.
Kadınlarımızın güçlü olduğu bir toplumu hayal edebiliyor musunuz?
Geçenlerde Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Alanya Şubesi’ndeydim.
Kadın Haklarını Koruma Derneği Alanya şubesinin başkanı ve Alanya Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı Gaye Coşkun ile kadın üzerine söyleşide bulunduk. Kadının dünü ve bugününü; yaşadığı ızdırapları içeren konuşmada daha güçlü kadınlar için üzerimize düşeni yapmalıyız. İster başörtülü, ister başı açık hangi ideoloji siyasi görüş sahibi olursak olalım Havva Ana’nın kızları değil miyiz?
Kadının her bakımdan güçlü olması toplumun gücünü gösterir.
Kadının güçlü olmasını sadece ekonomik anlamda algılamak ne kadar doğru; inançsal açıdan değerler açısından donanımlı olmayan kadın da bir anlamda yalnız bir anlamda çaresizdir, diye düşünüyorum.
25 Kasım günü ‘Kadına Şiddete Hayır’ sloganı ile yürüyüş yapıldı.
Şiddetin kökenini incelersek her erkeği yetiştiren de bir kadındır. Kadın inancı ile değerleri ile kişiliğini zengin kılarsa eğitimi ile daha kaliteli insanlar yetiştirecektir.
Sufizmi bu bakımdan çok önemsiyorum. Belki ilk paragrafta bahsettiğim ulvi kadınlar gibi zirvelere çıkamayabiliriz; ama en azından çabalamak başkaları için de çırpınmak şiarımız olabilir.
Kadınlarımız her bakımdan çok güçlü olsun. Kadın kadının kurdu olmasın dileğiyle…