İZBAN Grevi'ne doğru bakmak

Önce neyin ne olduğuna bakalım: İZBAN, İzmir'de Aliağa ile Selçuk arasındaki banliyö hattında hizmet veren, Türkiye'nin...

Önce neyin ne olduğuna bakalım: İZBAN, İzmir’de Aliağa ile Selçuk arasındaki banliyö hattında hizmet veren, Türkiye’nin havalimanı bağlantılı, en büyük kent içi raylı toplu taşıma sistemlerinden biridir. İZBAN’ın İZ’i İzmir, BAN’ı da banliyö demektir. Banliyö, büyükşehirlerin çevresinde bulunan yerlere verilen ad. Sanıyorum Fransızca kökenli bir sözcük.

Merkezden uzaklaştıkça, vatandaşların da merkeze gidebilmek için ulaşım araçlarına ihtiyacı oluyor. Böyle yerler, insanların işyerlerine ulaşabilmesi ve günlük kimi ihtiyaçlarını giderebilmesi için büyük şehirlere bağlıdır. İnsanlar, çeşitli ihtiyaçlarını giderebilmek ve vakit geçirebilmek adına ara ara merkeze gitme ihtiyacı hissederler.

Banliyö adı verilen merkeze uzak yerleşim yerlerinin kuruluşlarının sebebini şehir nüfusunun artması ile halkın şehrin gürültülü havasından uzak sakin bir yere olan ihtiyaç duymalarına bağlayabiliriz.

Şehir merkezi ile bu yerler arasında kara, deniz yolları ile bağlantı sağlanır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimiz etrafında, özellikle 1950’den sonra banliyöler kurulmuş. Buralarla merkez arasında ulaşımı sağlamak için konan trenlere de bu nedenden banliyö treni denmiş.

İZBAN, 30 Ağustos 2010 tarihinde yolcu taşımacılığına başlamış. İZBAN, kendi sitesinde verilen bilgilere göre TCDD ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yüzde 50 ortaklıklarıyla kurulmuş bir şirket. Şirket, bu özelliği ve günde taşındığı yolcu sayısı ile Uluslararası Toplu Taşımacılar Birliği (UITP) tarafından 2013 yılında “En İyi İşbirliği” kategorisinde büyük ödüle layık görülmüş.

Biliyorsunuz, İZBAN, son olarak Torbalı’ya kadar geldi. Hat uzunluğu 136 kilometreyi bulmuş.

Şimdi bu işletmede çalışanların aldığı kararla yapılan bir grev var. Grev, çalışanların elindeki en önemli hak alma aracı. Bu hak çalışanların direnişleri sonucunda elde edilmiş.

Grev, çalışanların bazı hakları elde edebilmesi amacıyla iş bırakarak işvereni zorlaması. Elbette ki bunun da bir düzeni ve yasası var. Öyle her istendiği zaman grev yapmak ve günlük hayatı felce uğratmak mümkün değil. Çalışanlar, sendika, işveren ve hükümet ayağı var.

Buraya kadar genel geçer bilgiler. Şimdi gelelim İZBAN grevine.

Türkiye’nin hiçbir belediyesinde grev yapılmaz veya yapılamazken yerel seçim öncesinde İzmir’de yapılması tartışmalar yarattı.

Hemen belirtelim ki ülkemizde özellikle kamu kurumlarında grev varsa genel olarak insanlar grevin muhatabının kim olduğu ile ilgileniyor. Yani eğer belediye veya hükümet kendi partisinden ise gevre soğuk bakarken rakip partiden ise destekleyebiliyor. Herkes kendi durduğu yerden bakıyor. Patron daha az vermek, çalışan da emeğinin karşılığını almak istiyor.

Bakış açısına bir örnek vermek gerekirse: Hatırlarsanız, bundan 3 ay önce İstanbul’un yeni havalimanı inşaatı işçileri de çalışma ve barınma koşulları gerekçesi ile eylem yapmışlardı.

Kimileri, o dönem bu grevin ’29 Ekim’de gerçekleştirilecek açılış’ öncesinde gerçekleşmesine siyasi oyun olarak bakmıştı.

Bu kez yine hakları ve gelecekleri için mücadele eden İZBAN işçilerinin grevi de seçim öncesi olması gerekçesi ile kötülenmeye çalışıyor.

Oysa her iki greve parti gözünden değil de çalışanların gözünden bakmak gerekiyor.

Ve kabul etmek gerekiyor ki grevlerde türlü oyunların çevrildiği de bir gerçektir.

Ortalıkta dolaşan iddialara göre memur ve emeklilere %10 zam verilirken İZBAN çalışanlarına verilen % 25-30’ların kabul görmemesi.

Öte yandan sorulan sorulardan biri de şu: Aynı işi yapan başka kentlerdeki çalışanlar ve onların sendikaları niçin grev yapmıyor da neden sadece birkaç seçimdir İzmir’de yapılıyor? Üstelik ilan edilen grevler KHK’lerle iptal veya ertelenirken?

Ve belirtmek gerekir ki ortalıkta büyük bir bilgi kirliliği var. Çalışanların ne kadar maaş aldıklarını bile kamuoyu tam olarak bilmiyor. Basın da ne yazık ki gelişmelere bağımsız gözlerle bakmıyor. Hatta hiç görevi değilken çalışanlara hakaretlerde bile bulunabiliyorlar…

Sendika üyesi bir kamu emekçisi ve çalışanı olarak benim de burada merak ettiğim, diğer büyük şehirlerde aynı veya yakın işte çalışanlar ne kadar maaş alıyorlar ve sosyal hakları ne?

Tabii burada sadece maaş hesabı yapmak doğru değil. İşletmenin giderleri, yolcunun ne kadar harcadığı gibi bilgiler de önemli.

Ben burada genel bir ilke paylaşacağım. O da her şeyi ile iyi işleyen denetlenebilir bir demokrasiye sahip olmamız gerektiği. Bu çerçevede şeffaf bir şirket/işletme yönetimi, emekçinin alın terinin karşılığının verilmesi, kamu hizmetinin en ucuza sağlanması ve ülke kaynaklarının çarçur edilmemesi çok önemli.

Umarım bu çerçevede ülkemiz bütün kesimlerin memnun olduğu bir uzlaşma kültürüne sahip olur.

Bakmadan Geçme