İklim değişikliği ve etkileri
İklim değişiklikleri, tarih boyunca toplumları ekonomik, sosyal, siyasi ve benzeri birçok alanda ciddi şekilde etkilemiştir. Eski...
İklim değişiklikleri, tarih boyunca toplumları ekonomik, sosyal, siyasi ve benzeri birçok alanda ciddi şekilde etkilemiştir. Eski çağlardaki iklim değişiklikleri hakkındaki bilgiler, deniz ve göllerde bulunan çökeltilerin, buzulların, hatta mağaralardaki sarkıtların incelenmesi ile elde edilir. Yazının kullanıldığı dönemlere gelindiğinde ise söz konusu verilere eski metinlerdeki kayıtlar vasıtasıyla ulaşılır.
İnsan nesli, dört büyük buzul devrinin yaşandığı “Dördüncü Zaman”da ortaya çıkmıştır. Bu zamanda insanlar, korkunç derecedeki soğuklara uyum sağlamak zorunda kalmışlardı. Bu zamanda görülen buzullanmaların en yoğun döneminde dünyanın tablosu, şu ankinden oldukça farklıydı. Londra şehri, tam buzul sınırındaydı. Paris’te tundra tipi yani ağaçsız ve temel olarak likenlerden, karayosunlarından oluşan bir bitki örtüsü vardı. Yaklaşık M.Ö. 10.000’de, Buzul Çağı’nın sonunda havanın ısınması ile ormanlar ve yaban hayatı kuzeye doğru yönelmiş; böylece meşe, karaağaç, dişbudak ve ıhlamur gibi yapraklarını döken ağaçlar yayılmıştır. Hayvan ve bitki türlerinin artması, avcı-toplayıcılara daha fazla olanak sağlamıştır.
Buzlar eridikçe deniz seviyesi yükselmiştir; bu da günümüzde yaşanan küresel ısınmanın neden olacağı sonuçları göstermesi açısından önemlidir. Şöyle ki; eskiden İngiltere’yi Kuzey Denizi’nin güneyinden Avrupa’ya bağlayan bir kara köprüsü mevcuttu ancak yaklaşık M.Ö. 6500’de bu kara köprüsü, deniz seviyesinin yükselmesiyle sular altında kaldı. Bu durum; Britanya tarihi açısından kritik bir gelişme, onun tarihsel coğrafyası açısından oldukça önemli bir olaydı çünkü bir ada olarak İngiltere’ye saldırmak, topraklarını ele geçirmek zorlaşmış oldu. Diğer yandan bu durum, İngiltere’de yaşayan insanların deniz ticareti yapmasını zorunlu kıldı ve deniz ticareti, ulusal gelişimin temel öğesi haline geldi.
İklimdeki değişikliklerin ciddi sonuçları olduğunu gösteren örnekler çoktur. 800 ve 1300 yılları arasında Avrupa kıtasına hakim olan son derece yumuşak iklim, tarımı kolaylaştırmıştı. Bu sayede üzüm bağları yaygınlaştı. Nüfus arttı ve insanlar, ormanlardan yeni tarım alanları açtılar. Norveçliler, bu yumuşak iklimden yararlanarak Grönland’a kadar ulaştılar. Hatta Grönland’ın adı da o zamanki iklimi yansıtır çünkü Kızıl Erik adlı ünlü Viking lideri, bereketli bulduğu bu topraklara “yeşil topraklar” anlamına gelen Grönland adını vermiştir.
İklim değişikliği, bunlar gibi bazı yararları yanında daha çok felaketlere yol açan bir olgudur. Nitekim 1300 yılından itibaren kışlar giderek sertleşti. Ardı arkası kesilmeyen yağmurlar; hasatları bozup sellere, salgın hastalıklara ve kıtlığa sebep oldu. 14. yüzyılda kuzeyli halkların İzlanda ve Grönland’da kurduğu ticaret limanları ve ufak yerleşimler, dayanılmaz soğuk yüzünden birer birer terk edildi. 19. yüzyılın sonuna kadar süren bu minik buzul çağı, birçok insanın hayatına mal oldu. Sadece Fransa’da 1693-1694 yılları arasındaki korkunç kışta yaklaşık iki milyon kişi yaşamını yitirdi.
İnsanlar, var oldukları süre boyunca savaşlardan, baskıdan, kıtlıktan ve hastalık gibi sebeplerden yer değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu sebeplerden biri de iklimdir ve iklim göçü olgusu, iklim değişikliklerinin en kritik sonuçlarından biridir. İklim göçü, kabaca iklim değişikliğine bağlı olarak yerleşimleri sular altında kalan, içme suyuna erişemeyen, tarım yapma olanaklarını yitiren, hayvanlarına otlak bulamayan insanların yaşayacak yeni bir yer bulma umuduyla başka yerlere doğru yola çıkması olarak tanımlanabilir.
M.Ö. 3000 ila 1200 yılları arası, Bronz Çağı olarak adlandırılmıştır. Bu çağda görülen kuru iklim, yerini yaklaşık olarak M.Ö. 9.yüzyılda nemli ve soğuk bir iklime bırakınca aşırı yağışlar baş göstermiştir. Yağış miktarı, Keltlerin Güney Fransa ve İspanya’ya göçleri sırasında en üst düzeye çıkmıştı. Bu da diğer etkenlerin yanında iklimin göçler üzerindeki etkisini ortaya koyması açısından önemli bir örnektir. Daha sonraki dönemlerde de Kelt göçlerinin hep güney ve güneydoğuya doğru olması ve bu bölgelerin daha ılıman bir iklime sahip olması da yine göç üzerindeki iklim faktörünü vurgular.
Tarihte hem boyutları hem de sonuçları bakımından en büyük göç dalgalarından biri, “Kavimler Göçü” olarak bilinen harekettir. M.S. 4. yüzyılın sonlarına doğru buzulların kuzeye doğru çekilmesi, Orta Asya iklimi üzerinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Değişen iklim şartlarıyla beraber sulak alanlar ve otlaklar azalmış, kuraklık meydana gelmiştir. Bölgede yaşayan topluluklar arasında otlak yüzünden anlaşmazlıklar çıkmış, bu da burada yaşayan toplulukları yeni yerler aramaya itmiştir. Yıllar boyunca birbirini iterek ilerleyen bu kavimler Avrupa’ya dek ulaşmış; Avrupa’nın hem etnik yapısını hem devletlerin sınırlarını değiştirmiş hem de Avrupa’nın askeri ve siyasi anlayışını etkilemiştir.
İklim değişikliklerinin sebep olduğu felaketler, göçler ve değişimler geçmişle sınırlı değildir. Dünya, günümüzde yaşanan küresel iklim değişikliğinin yol açtığı ve açmaya devam ettiği olayları izlemektedir. Şu an yaşadığımız iklim krizinin nedeni, Sanayi Devrimi’nden sonra fosil yakıtlı ekonomilerin yükselişi ve özellikle II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hızlanan karbondioksit salınımıdır.
Dünyanın en küçük ülkelerinden biri olan Tuvalu’yu karşı karşıya olduğumuz durumun ciddiyeti açısından örnek verebiliriz. Tuvalu, Pasifik Okyanusu’nun içinde dokuz adet mercan adasından oluşan bir Polinezya ülkesidir. Bu ülkenin tamamen sulara gömülmesine ramak kalmış olmakla birlikte adalarından bir tanesi, zaten 1997 yılında tamamen yok olmuştur. Sıcaklıktaki bir derecelik artış, halihazırda bir kısmı deniz suları altına gömülen Tuvalu’yu tamamen sular altına gömecektir.
Pasifik Okyanusu’ndaki bir diğer adalar topluluğu olan Kiribati de Tuvalu ile aynı kaderi paylaşmaktadır. Uzmanlar tarafından nüfusu 100 bin olan Kiribati ve nüfusu 10 bin olan Tuvalu’nun 2050 yılına gelindiğinde tamamen sulara gömüleceği öngörülmektedir.
Yine küresel iklim değişikliği nedeniyle Kutup buzullarının erimesiyle Afrika kıtasına bağlı bir ada ülkesi olan Madagaskar’ın 35 yıl içinde tüm özelliğini yitireceği; 1190 adacıktan oluşan Maldivler’in ise 100 yıl içinde tamamen sulara gömüleceği, öngörülen olumsuzluklar arasındadır. Bu ülkelerin halkı, ya şimdiden göç edip kendilerine yeni bir ülkede yeni bir hayat kurmakta ya da devlet olarak çeşitli ekonomik tedbirlere ve devletlerarası anlaşmalara yönelmektedir.
Velhasıl iklim değişiklikleri, tarih boyunca türlü olaylara ve genellikle felaketlere yol açıp çeşitli şekillerde insanoğlunu etkilemiştir. Son iki yüzyıllık zaman dilimi içerisinde gezegenimizin hassas iklim sistemine bilinçsizce zarar verdiğimiz için yeni felaketler yaşanması kaçınılmazdır. Fosil yakıtlı ekonomiler terk edilip son on yılda oldukça hızlı bir şekilde gelişen yenilenebilir enerji sistemleri devreye sokulmazsa ne yazık ki geçmişte olduğu gibi bizi de susuzluk, kuraklık, kasırgalar, ani seller, iklim göçü ve buna benzer senaryolar beklemektedir.