İdam edilen kral

I.Charles, İskoçya Kralı VI. James’in ve Danimarkalı karısının ikinci oğlu olarak Kasım 1600’de dünyaya geldi. Annesi...

I.Charles, İskoçya Kralı VI. James’in ve Danimarkalı karısının ikinci oğlu olarak Kasım 1600’de dünyaya geldi. Annesi ve babasının arası pek de iyi sayılmazdı yani mutsuz bir ailede dünyaya gelmişti. Kendi de oldukça zayıf bir çocuktu. İngiltere Kraliçesi Elizabeth çocuksuz olarak ölünce babası James, eski kraliçenin en yakın akrabası olarak tahta çıkıp İngiltere, İskoçya ve İrlanda kralı oldu. Charles o kadar zayıf ve hastalıklı görünüyordu ki aile, taht için İngiltere’ye göç ederken yolculuğa dayanamayacağını düşündüklerinden onu yanlarına almayıp İskoçya’da bıraktı. Üç yaşında kendi başına yürümeyi başarınca ailesi, artık İngiltere’ye gidip kendilerine katılacak kadar güçlü olduğuna karar verdi.

Charles’ın tek sorunu, hastalıklı bünyesi değildi. Aynı zamanda kekemeydi de ve yetişkinliğinde bile bundan kurtulamadı.Büyüdükçe bünyesi güçlendi, çeşitli yetenekler edindi, daha dışa dönük hale geldi fakat başkalarının gölgesinde kalıyordu. Lider olacak bir karaktere sahip olmadığı belliydi. Tüm bunlardan dolayı asla veliaht olarak düşünülmedi. Babasından sonra ağabeyi Henry’nin tahta çıkması planlanmıştı. Henry; uzun boylu, iri yapılı, İngiliz halkının çok sevdiği bir gençti ancak olaylar, planlandığı gibi gelişmedi. Charles 12 yaşındayken çok sevdiği ve örnek aldığı ağabeyi Henry öldü. Tek erkek çocuk olarak kaldığı için Charles, kaçınılmaz olarak tahtın varisi oldu ve babası öldüğünde 25 yaşında İngiliz tahtına çıktı. Üç ay sonra Fransız prenses Henrietta Maria ile evlendi. Halk, kraliçeden hiç hoşlanmadı çünkü Katolik mezhebindendi; üstelik tek kelime dahi İngilizce bilmiyordu. Bir Katolik töreni olmadığı için kocasının taç giyme törenine katılmayı bile reddetmişti.

Kral, bu tehlikeli evlilikle topraklarındaki Katolik-Protestan dengesini sağlamayı amaçlamıştı. Ülkedeki Protestanlar, bundan hiç memnun olmadı ve Charles’tan Katoliklere imtiyaz vermeyeceğine dair söz aldılar ancak Charles, Fransa kralına Katoliklere getirilen sınırlamaları gevşeteceğine ve Fransa’nın Protestanlara karşı savaşması için yardım edeceğine söz vermişti bile. Kralın kendi ülkesine karşı dürüst olmaması, sevilmemesine ve ileride ciddi sorunlara yol açacaktı.

Charles’ın tahta çıktığı dönemde krallık, parasal sıkıntı yaşıyordu. Charles, bu duruma çare olması açısından vergileri arttırmak istedi. Parlamento ise kendi yetkilerinin arttırılmasını istedi. Aksi halde krala daha fazla vergi toplama hakkını tanımayacağını açıkladı ancak kral, bu isteğe şiddetle karşı çıktı ve öfkesinden parlamentoyu dağıttı. Ülke yönetimi ve ekonomi hakkında tek başına karar almak niyetindeydi. Parlamentoyu kapatır kapatmaz yasadışı vergiler ve cezalar koyarak hazineye para sağlamaya çalıştı. Eski kanunları karıştırarak halkından para koparmak için bulduğu her boşluğu değerlendirdi. Ayrıca Fransa ve İspanya ile savaşa girişti. Kralın kafasına göre aldığı kararlar, zaten kraldan pek haz etmeyen halk arasında hoşnutsuzluğun yoğunlaşmasına yol açtı.

1627’de İngiliz ordusu, Fransızlara karşı üst üste ağır yenilgilere uğradı ve savaşı kaybetti. Ne yapacağını bilemeyen kral, parlamentoyu tekrar toplamaya karar verdi. Sonuç, öncekinden farklı olmadı. Charles, muhalefete sinirlenerek parlamentoyu tekrar kapattı. 11 yıl boyunca da ülkeyi tek başına idare etti. Bu dönem, “11 Yıllık Zorbalık Dönemi” olarak anıldı. Kral, sinirini bozan politikacıları etrafında istemiyordu. Kendini beğenmiş, inatçı, gururlu, kralların ilahi haklara sahip olduğunu düşünen kibirli biriydi ve bunlar sürekli yanlış kararlar almasına neden oluyor; fevri davranışları giderek sonunu hazırlıyordu.

1637’de İskoçlarla İngilizler arasında savaş çıkmıştı. I. Charles, 1640’ta vergileri arttırabilmek için parlamentoyu yeniden toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Parlamento, İskoçya ile İngiltere arasındaki savaşın sürdürülmesine karşı çıkınca kral, yine öfkelendi ve parlamentoyu üçüncü defa dağıttı. İskoç ordusu, kralın ordusunu bozguna uğratınca parlamentoyu yeniden topladı. Böylece 1653’e kadar sürecek olan “Uzun Parlamento” dönemini ilan etti. Kral ve parlamento arasındaki gerginlikler, mali konular etrafında yoğunlaşıyordu. Kralın haksız vergi planlarına parlamento karşı çıkıyordu. Yani her an bir gerginlik daha çıkabilir, kral yine parlamentoyu feshedebilirdi. Nitekim 1641’de İrlandalılar, krala karşı isyan ettiler. Parlamento da eline geçen bu uzun parlamento fırsatını iyi bir şekilde değerlendirmek için harekete geçti ve parlamentonun onayı olmadan kral tarafından dağıtılmasını yasaklayan kanunlar kabul etti.

1642’de kral ve parlamento arasında açık bir çatışma çıktı ve iç savaş başladı. Altı yıl boyunca süren bu savaş, Oliver Cromwell komutasındaki parlamento güçlerinin kralın ordusunu yenilgiye uğratmasıyla son buldu. Savaştan sonra Cromwell, yönetimi ele geçirdi. Kral için bir mahkeme düzenlendi. I. Charles, vatana ihanetle yargılanacaktı. 20 Ocak 1649’da duruşma başladı. Kral, yüksek mahkemenin yasallığını tanımadığı için kendini savunmayı reddetti. İngiltere’nin baş yargıçlarının bir kralın vatana ihanetle suçlanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmesine rağmen Oliver Cromwell ve ordusu bu konuda karalıydı. Kral yaşadığı sürece kalıcı bir barışın imkansız olduğunu düşünüyorlardı. Sonuçta Cromwell, gücüyle yargıyı ikna etti. Kral, 30 Ocak 1649’da idam edildi.

Baştan beri kral olmaya layık görülmeyen I. Charles, gerçekten de ülkeyi iyi yönetememişti. Evliliğiyle yol açtığı huzursuzluk, yurt dışındaki savaşların maliyeti yüzünden artan vergiler, halkı düşürdüğü şüphe yüzünden mezhep konusunda derinleşen anlaşmazlıklar, kralın başına buyruk davranışları, soyluların ve halkın nefretini kazanmasına neden oldu. Yönetimi, genel olarak iç isyanlar ve savaşlarla geçti.

Bir kral olarak başarısız olmasına rağmen I. Charles, sanatın koruyucusuydu. Zamanın önde gelen ressam, heykeltıraş ve mimarlarını koruyup teşvik etti. Van Dyck ve Rubens gibi ünlü ressamları İngiltere’de çalışmak için davet etti. Raphael ve Titian’ın harika tablolarını satın aldı. 1400 parça resim ve 400 parça heykelden oluşan değerli bir koleksiyon oluşturdu ancak koleksiyonu, ölümünden sonra parlamento tarafından müzayedeyle satıldı.

Velhasıl vatana ihanetle suçlanan I. Charles, yargılanarak idam edilen tek İngiliz kralı olarak tarihe geçti. Yerine geçen Cromwell de nefret ettiği şeye, bir tirana dönüştü ve İngiltere’yi on yıl boyunca diktatörce yönetti. Ölümünden sonra yerine oğlunu bıraktı. İki yıl sonra parlamento, yeniden toplandı ve bu zorba yönetime son vermek için I. Charles’ın oğlu II. Charles’ı kral olarak tahta çıkardı ancak bir daha hiçbir krala I. Charles’ın sahip olduğu güç verilmedi. Cromwell ise ölümünden sonra bir kralın idamına sebep olduğu için hüküm giydi ve cesedi mezarından çıkarılıp bir darağacına asıldı. İngiltere tarihindeki bu karmaşık yıllar, sinemaya da yansıdı. 1970 yapımı “Cromwell” ve 2003 yapımı “To Kill A King” adlı filmler, bu dönemi ve yaşananları konu alır.

Bakmadan Geçme