Hayatla hasbihal

'kutuplarda bile gece sabaha ulaşır' Gönlümde uçuşan kelebekler zihnimde konuşan sesler bir orta yolda kesişseler dinse...

“kutuplarda bile gece sabaha ulaşır”

Gönlümde uçuşan kelebekler

zihnimde konuşan sesler

bir orta yolda kesişseler

dinse şu içimdeki keşmekeş…

Ömrüm, ah ömrüm neler sığıştı içine de sıkıştırıp bir dosyaya hepsini, yer tutmasın diye azmış gibi muamele ettik hepsine. Yarım kalmışlıkları ise sildik, yok saydık çoğu. Aralarda kayboldu gitti. Bir kırık kalp kaldı geriye…

Bir kemancının kemanından dökülen ağlayıştaki gibi “Üzgünüm” demek gerekiyor belki de sana. “Üzgünüm bütün olanlar için” ama ardından “Ne yapayım ben böyleyim” dökülecek dilimizden, kemana eşlik ederek. “Ben böyleyim” çıkış kapısı, kabulleniş, vazgeçiş… Adına ne dersen de hayat, ama en iyi mazeret gibi, teselli belki, kendini oyalayıp kandırmaca bir söylem belki de…

Belki de albenili renklerine kandık toyluğumuzda. Uçuştu gönlümüzün çatısında kırlangıçlar. Bir türlü durmadı düşüncelerimiz, durulmadı duygularımız. Büyüdükçe büyüdü hayallerimiz ve sığışamadık olduğumuz yere. Göç edip durdu mevsimden mevsime, kondu o daldan bu dala düşüncelerimiz. Sebat etmenin gerekliliği ve zorluğu zorladı gençliğimizi ve her fırsatta deldik o fikri. Arayışımızı bitirmedik bir türlü, bitiremedik önümüze diktiğimiz yokuşları…

Velakin her dem hızlı akmıyor ırmağın suları. Deli dolu çağlanılan demler bir an geliyor ki duruluyor. O çılgınca koşturmanın ardından durmayı arzuluyor yürek. Huzuru istiyor, sükuna eriyor hayat. Biraz da oradan oraya çarpmanın, dinmek bilmeyen arayışların oluşturduğu yorgunluk dinlenmek arzusunu körüklüyor. Durmak ve soluklanmak gerekiyor haliyle. Durmak ve durup şöyle bir geri bakmak. Nefeslenmek. İleri devam edebilmek için kısacık bir mola. Ne heyecanlar, ne mutluluklar, ne üzüntüler, ne beklentiler sığışıyor böyle zamanlarda insanın gönlüne. Sadece durmak istiyor. Tüm sesleri dindirmeyi arzuluyor içinde. Tüm gürültülere kulağını tıkamak. Kalbindeki gümbürtüyü duymak istemiyor, kafasının içindeki fısıldayan gençliği susturmak, gerçekten huzura erişmek. Bir süreliğine hayatın ardında sürüklenmekten “yeter” deyip baş edemediklerini ardına artıp, dizginleri eline alıp, çıkmaz sokakların karanlığını sakinliğin lambası ile aydınlatmak istiyor…

İstiyor da hayat ne kadar fırsat verirse o kadar oluyor. Yaş ilerleyince her dilediğini yapamıyor insan. Sınırlarını çizdiği ömrü, o sınırları zorlamasına ne kadar müsaade ediyorsa o kadar, ondan öteye geçemiyor haliyle…

Eh, hayat seninle hasbihal hep böyle iki adım ileri gidelim derken bir adım da geri kayıyor ayaklarımız. Hele sorguluyorsak bir şeyleri acımasızca kanatıyorsun canımızı. Bir şiir yazalım desem ucundan bir yerinden sana dokunuyor. Ama biliyorum ki koyuldukça gece ışığı taşıyor içinde ve sabah ışıyor ardından.

Bakmadan Geçme