GÜNE UYANIRKEN

Alemi seyretmek için açınca pencerelerini, neler misafir olur hiç belli olmaz. Her daim güzellikler değildir elbette...

Alemi seyretmek için açınca pencerelerini, neler misafir olur hiç belli olmaz. Her daim güzellikler değildir elbette hemhal olunan. Güzelliklerin kıymetini daha da anlamlandıracak güçlükler de yoklar insanı zaman zaman. Bazen sabrını yoklamak bazen “çok kendini kaptırma, her şey geliyor, geçiyor” demek için misafirin oluverirler. O anda kalmayı sağlayıp, görevini yapıp giderler sonra.

Safa her daim değil zaten. “Güller baharı seyreder seyretmez hazan olur” diye okumuştum bir dizede. Anın tadında kalmak için güzel bir vurgu yapmış şair. Ne geçmiş ne gelecek, “an”da tüm haz, tüm lezzet ve tabi “an”da tüm elem ve esef… Tiryak misali zaman sarmalar sonrasında insanı. “Ah”lar ve “oh”lar arasında yol alır insan.

İnsan çabuk alışır içinde bulunduğu duruma. Umutla bekleyip elde ettiği anda sıradanlaştırır sahip olduğunu. Yaşadığı yerin güzelliklerini bile içinde olduğu için zamanla fark edemez duruma gelir. Dışarıdan bir gözün ilk görüşü ile sürekli bakan gözün algıladığı aynı olmaz haliyle.

 

Penceremin önünde gün ağarırken

Hayat uyanıyor önce usuldan

Sonra hızlıca

Kıpırdanıyor çıplak dallarıyla ağaçlar

Yapraklarına özlem duyarak

Bir kuş geçiyor gri gökyüzünden

Bir kuş daha

Bulutlar kayıyor

An be an değişiyor durum

Hayat durağanlığa meydan okuyor

Bir kilise çanı çınlıyor

Dolduruyor sessizliği

Durmuyor zaman

Aynıyı yazmıyor

Değiştikçe değişiyor

Bakmadan Geçme