GREKOFİL !

Son zamanlarda Yunanistan ile siyasi gerginlik yaşanırken bazıları tarafından da Grekofil ya da diğer adıyla Helenofil...

Son zamanlarda Yunanistan ile siyasi gerginlik yaşanırken bazıları tarafından da Grekofil ya da diğer adıyla Helenofil açığa çıktı diyebiliriz. “Peki nedir bu iki kavramın anlamı?” diye siz de bana soru sorabilirsiniz. Grekofil ya da diğer adıyla Helenofil, Grek hayranlığı yani Yunan hayranlığı demektir.

Batı dünyası da Yunanistan’ı ayrı bir önemser. Medeniyetlerin beşiği hükmünde olan Yunanistan’ın başkenti Atina, felsefenin, sofistike düşünmenin de kilit yeridir. “Avrupa, on binlerce euroluk yatırımı neden Yunan dünyası için harcamıştır?” sorusunu da iyi analiz etmek zorundayız.

Dodekanesas-On İki Ada meselesi ve özellikle de Meis Adası ile sadece tatil turizmi açısından değil siyasi meseleler bakımından da bu aralar adaları daha fazla konuşur olduk. Dodekaneas, kelimenin tam anlamıyla on iki ada demek olup, Türkiye’nin Anadolu kıyıları açıklarında, Güneydoğu, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de 26’sının yaşadığı, 15 büyük artı 150 küçük Yunan adasından oluşan bir gruptur. Bu ada grubu genellikle Girit Denizi’nin doğu sınırını tanımlar. Rodos , antik çağlardan beri bölgenin baskın adasıdır. Diğerleri arasında Kos ve Patmos tarihsel olarak daha önemlidir; kalan on iki tanesi Agathonisi, Astypalaia, Chalki, Kalimnos, Karpathos, Kasos, Leipsoi, Leros, Nisyros, Symi, Tilos ve Kastellorizo’dur. Zincirdeki diğer adalar arasında Alimia, Arkoi, Farmakonisi, Gyali, Kinaros, Levitha, Marathos, Nimos, Pserimos, Saria, Strongyli, Syrna ve Telendos bulunmaktadır.

Meis Adası da Yunanistan’ın Akdeniz’de bulunan tek adasıdır. Biliyorsunuz, Doğu Akdeniz ve doğal gaz tetkik çalışmaları ile Meis Adası gündeme geldi. Bilen bilir, adaya Kızılhisar Adası da denilir. Antalya’nın Kaş ilçesine iki kilometre uzaklıkta olan ada, Doğu Akdeniz hareketlenmesinde turizm faaliyetlerinden ziyade siyasi polemiğin merkezine yerleştirildi. Yıllar içerisinde gidip yerinde incelediğim Yunan Adaları tarihsel bağlarımızı da bize anımsatıyor. “Bir zamanlar” diye başlayan cümleler boğazımda düğümleniyor. Rahmetli ninem henüz üç yaşındaymış, oralardan buralara göç ederken… Her anlatılan hikaye, keşfedilmeyi bekleyen, üzerinde tefekkür etmemiz gerekli onlarca hatıra…

Rodos Adası’nın kendine has gizeminden ve havasından içmeden de sarhoş olmuş, bu dalgınlıkla şiir bile yazmış bir yazarınız olarak adaları özellikle de Yunan Adaları’nı çok önemsiyorum. Zaman içerisinde arkadaşlık, dostluk adına insani yatırımlar yaptım. Bir merhabanın, bir hatır sormanın ibadet edercesine değerli olduğunu öğrendiğimde henüz ilkokul öğrencisiydim. Bugün, 43 yaşındayım. Yaş bereketine erdiğimi, saçıma düşen aklardan değil, gönlüme yazılan her biri farklı bir hazine olan yüreği güzel şahsiyetlerden anlıyorum. Kök olarak Mustafa Kemal Atatürk milliyetçisi olurken, dostluklar adına da dünya vatandaşı olmaya gayret ediyorum. Toplumsal anlamda Kuran-ı Kerim Müslümanıyım diyorum evet ama bir diğer boyutuyla evrensel bir sufi edasıyla bendeniz her dindenim demeye, insanlığı kucaklamaya, duygudaş olmaya çabalıyorum.

Ne çok insan biriktirmişim duygudaşlık adına. Ermeni, Rum, Yunan bir çok arkadaşım var. Dinimiz, kültürümüz farklı olsa da birbirimize sevgiyle, anlayışla bakabiliyoruz, sevgili okurum.

Halkların birbirine karışması; kültürlerin, değerlerin birbirine değmesi, Tanrı için birbirimizi sevebilmek , komşuluklar kurabilmek mazide olduğu gibi ati denilen gelecekte de olacaktır. Yatırımı yalnızca mal, mülk edinmek olarak nitelendirmeyip insanlığa, kardeşlik bilincine de yatırım yapabilecek olduğumuzun feraseti ve şuuru ile zihin dünyamızı geliştirebilirsek işte o zaman “İnsanım, erdemliyim ve de Allah’ın kuluyum” diyebiliriz diye düşünüyorum. Mevzubahis, devletlerin siyasi arenada kullandıkları savaş dili. Hırçın üslup, bizleri tedirgin ediyor. Kimimiz aşırı hamaset söylemlerine kapılmışken kimimiz de aşırı derecede Yunan aşığı gibi konuşur olduk. Haddini aşan öfke ya da sevda nöbetleri fahiştir, yani aşırılıktır, kısa vadeli, geçicidir. Her iki aşırı ucu da tasvip etmiyorum. Her zaman her konuda denge iyidir, özellikle de dış politika yaparken aşırı milliyetçi söylemlerden kaçınmak gerekiyor. Diplomasi, diplomatik davranmak siyasetin ama özellikle de dış siyasetin vazgeçilmez dilidir. İyi bir diplomasi, kaliteli bir siyaset için de; iyi bir tarih bilgisine, arşivlere, belgelere sahip olmamız şart. Karşılaştırmalı tarih derslerine ayrıca önem vermeliyiz. Yabancı diller kadar öz Türkçe, Osmanlıca çalışmalarına da yatırım yapabilmeliyiz.

Osmanlıca ile ilgilenmek bir partiye angaje olmak ya da diğerini dışlamak değildir ya da Osmanlı Devleti’ni yeniden yaşatmak değildir. Bizim bir tarihimiz var. Bu tarih de Türkiye Cumhuriyeti ile sınırlı olamaz, değil mi canım okurum?

Hım! Çekinmeden yazın lütfen düşüncelerinizi; gazetemiz, sizin duygu ve düşüncelerinize ne kadar çok kıymet veriyor, anlaştık mı? On İki Ada hakkında denilir ki; ‘’Biz, bu adaları 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Anlaşması ile kaybettik.’’ Ben buna katılmıyorum, neden mi ? Efendim, izin verirseniz bunu da perşembe günkü köşe yazımda yazayım. Hislerinize ayandır, salı ve perşembe günleri kalben buluşma, birbirimizi okuyup anlamaya özen verdiğimiz kalbi buluşma günlerimizdir.

Perşembe günü kavuşuncaya kadar esenlikler diliyorum.

Bakmadan Geçme