Görmedim, Duymadım, Bilmiyorum!

Bu hafta başı da Tanrı, bir arada olmamızı nasip etti. Anlayacağınız bu köşe başında sizlerle buluşacak...

Bu hafta başı da Tanrı, bir arada olmamızı nasip etti. Anlayacağınız bu köşe başında sizlerle buluşacak biraz daha vaktim var demektir.

Bu hafta başı sizinle şöyle olaylar karşısında tırsan, konuşamayan, susan, konuştuğunu- gördüğünü- duyduğunu inkar eden ama her fırsatta da bunlardan şikayet eden karakter erozyonlu şahıslardan konuşalım istedim. Pazartesi sendromuna da yardımcı olur kanaatindeyim (!).

Aslında şimdi yazacağım paragrafı benden daha iyi bilen, yetkin/yetkin rolü yapan arkadaşlar da var. Tabirde hata olursa kusura bakılmasın, şimdiden söyleyeyim. Gören gözleri görmediğini, duyan kulakları duymadığını, bildiğini inkar edeni, söylediği kelamın önünde arkasında durmayanı, inkar ya da iftira edenin sonunun ne olacağı hem kutsal kitabımızda hem de yaşamın içinde arada bize tokat gibi vuran “Tanrının İlahi Adaleti” nezdinde apaçık ortaya çıkacağını / çıktığını biliyoruz. Konuya hasıl olan bütün uzuvlarımızın da kendisinden şikayetçi olacağı yolundaki inanışı da yarım aklımla size anlatmayayım (!). Bunu ben demiyorum. Kimin dediği konusunda da hani o “ben daha çok Müslüman’ım” deyip bizim/benim gibilerin giyiminden, saçından, tavrından aptalca dedikodu edenler daha iyi bilirler.

Yaşantımın hiçbir evresinde boşuna ne konuştum ne de gereksiz tavırlar içine girdim. Zaten ben, çok da tavra girmem, ya güzellikle ya güzellikle gereken şeyi anlatırım (!)

Sevgili okuyucu arkadaşlarım, bir insanın vicdanı, bana soracak olursanız dininden daha evvel gelmelidir. Zira bana göre vicdan, insan olmayı gerektiren en mühim karakterlerden biri. Yoksa dil, din benim nazarımda insan ayrımında asla yerleri olan detaylar değildir.

Vicdan ve merhamet, insanların gördüklerini ve bildiklerini ve de duyduklarını örtme, yok sayma, aksini söyleme gibi erozyona uğramışlardan farkını ortaya çıkarır.

En acı tarafı da bazen adaletin ve dik duruşun kendilerine de lazım geleceğinin bilincinde olmayanların bile isteye haksızlığı, yalanı, yanlışı seçiyor olmaları. İnanışa göre yaşayacakları kul hakkı ıstırabına mı yanarsın? Adaletin dillerinin ucundaki yalana yenik düşmelerine mi? Yoksa bir gün kendilerine lazım geldiğinde ki küçülmelerine mi? Hangi birini diyeyim ki!

Hızımı alamayıp isimleri zikrederim maazallah (!) Burada yazımı sonlandırmak sanırım hepimizin hayrına deyip yumuşak bir geçiş yapıyorum. Yarın görüşmek üzere şimdilik sevgi ve şansla kalınız efendim.

Sevgiler.

Bakmadan Geçme