GÖNÜL PENCERESİNDEN

Dert denilen şeyler, tecrübe denilen kıymetli bir hazineyi kazandırır. Yaşananlara hangi pencereden baktığımız, yorumladığımız önemli. Katılır...

Dert denilen şeyler, tecrübe denilen kıymetli bir hazineyi kazandırır. Yaşananlara hangi pencereden baktığımız, yorumladığımız önemli. Katılır mısınız?

‘Sınırlar’ adında psikoloji kitabını okuyalı epey bir zaman geldi geçti. İlk okuduğum zaman ile son okuduğum zaman diliminde çoktan bir halden bir hale geçmiştim. Dostluk kardeşlik, paylaşmaktır. Paylaşmak, yardımlaşmak çok anlamlı ve değerlidir. Paylaşmanın yardımlaşmanın sınırsız olduğunu zannederdim. Önceleri hiç sınır bilmezdim. Hiç hayır diyemezdim. Halbuki iyilik yapmakta bile daha önemlisi ibadetlerimizde de aslında bizden istenen bir ölçü, bir sınır mesafedir.

Hucurat Suresi 10.Ayet’in anlamını çalışırken Müslümanlar başlığında tüm insanların kardeş olduğunu öğrendim. Lakin zaman denilen kıymetli başka bir hazine de şunu öğrenmeme vesile oldu; kardeşlerin ile bile olsa bir ölçü bir sınır olmalı…

Cimri olmak, vurdumduymaz olmak, bana necilik yapmak hiç de hoş değil ancak hepten saçıp savurmak, boşvermek, ne olur ki bana bir şey olmaz demek de en az bencillik yapmak kadar hoş olmayan ahlaki olmayan bir tutum…

İfrat ile tefrit, iki aşırı uçtan kaçınmak, ilkeli ölçülü denge insanı olmak her bakımdan çok daha erdem sahibi olabilmektir. Bunları düşünürken yazarken çok samimi bir itirafta bulunmak isterim; elli kuruş için anlayıp dinlemeden insan boğazlamaya gideni de gördüm, bir anda sorgulamadan araştırmadan evini bağışlayanı da gördüm. Her iki davranış yukarı anlatmaya çabaladığım erdem ilkesinden uzak…Çünkü her ikisi de aşırı…

Akıl ve irade, günlük koşuşturmalar içerisinde yaşarken pek önemsemediğimiz canyoldaşlarımız. Allah can emanetini verdiğinde iman etmemizi buyurduğunda akıl ve irade gibi de iki kalkanı zırhı bize bağışlamış. Farkında mıyız?

Gözü kapalı yapılan iyilik, iyilik midir? Birkaç kuruş lira hakkımız aramak için öfke nöbetleri geçirmek kül yutmazlık mıdır? Varın bugün bu sorularımı bir düşünün.“Yahu kadın bu sorular da nereden çıktı, gırgırlık bir şey yok muydu?” diyerek bana kızmadan… (Anlaştık mı?)

25 Nisan Anzakları Anma Günü, malum biz Çanakkale Zaferi’ni 18 Mart’ta yad ediyoruz.

Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri, 1915 yılında kendi uluslarını savunmak için bizim topraklara savaşmaya gelir. Gelirler ama pek çoğuna geri dönmek nasip olmaz. Onlar da kendi inancı gereği şehittir, mübarektir.

Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale Zaferi sonrası “Onlar da bizlerin bir evladıdır, yattıkları vatan toprağımız hepsine kucak açmıştır’ diyerek acılı ana babaların yüreğine su serpmiştir.

1996 yılında, o tarihten binlerce hatıra ile 100 yaşına basan Ted Matthews şöyle demiştir: “O zamanlar çok gençtik ve neden savaştığımızı bilmiyorduk, savaş hiç de gerekli değildi…’

Dert, tecrübe ve hazine gerçeği ile söylemek istediğim kelimelere yıllar önce bürünmüş.

Gençken yaptığımız yanlışları bireysel ve toplumsal anlamda bugün halen yapıyorsak acaba biz gerçekten yetişkin olabildik mi diye başka bir soru daha ortaya çıkar ki;Kafayı fazla ütüledin haydi adios amigos der misiniz?

Bakmadan Geçme