GELECEK Mİ?
Başını öne eğdi. Uzun uzun sustu. Konuşmak istiyor muydu? Evet. Konuşacak mıydı? Konuşacaktı. ' Üniversiteye gidemeyeceğim....
Başını öne eğdi. Uzun uzun sustu. Konuşmak istiyor muydu? Evet. Konuşacak mıydı? Konuşacaktı.
“ Üniversiteye gidemeyeceğim. Benim başarım çok düşük.”
“ister miydin peki?”
İstekli ve umutvar gözlerle çok uzaklara baktı. Bu mümkün değil gibilerden başını salladı.
“ Bu işte ekmek yok.” Dedi. “Babamın işini de yapmak istemiyorum.”
Sanırım içini açmak, nedenlerini sıralamak istiyordu bir bir. Ve her bir nedenini uzun uzun açıklamak. Gerekçelerinin altını çizmek. Ve bunca şeyin içinden kendine bir ışık bir çıkış yolu bulmak…
“Neden istemediğimi bilmek ister misiniz?” dedi.
Ardından elindeki kalemi biraz evirip çevirdi. Doğru sözcükleri bulmaya çalışıyordu.
Bu arayış yanaklarını al al yapmıştı.
“ Kıskanıyorlar bizi…” dedi. Babasının birlikte çalıştığı diğer iş ortaklarından söz ediyordu.
” Hem bana da çok kötü davranıyor. Çok uzun zamandan beri onunla konuşmak istemiyorum. Onun bana ve diğer insanlara olan davranış ve tutumlarını beğenmiyorum. Beni çok rahatsız ediyor.”
Biraz naçarlık ve çokça da umutsuzluk. Nicedir aç kurtçuklar gibi yiyip bitirmişti onu. Yıllar akıp geçmişti. Günler günleri kovalamış, haftalar haftaları, aylar da ayları. Ne onun kaygıları azalmıştı. Ne de değişen bir şeyler olmuştu yaşamında.
“Annem beni dinliyor. Benim tek dinleyenim o biliyor musunuz?” dedi.
Anne her insanın yaşamında olduğu gibi onun yaşamının da tek limanıydı. Çıkan her fırtınada o da diğerleri gibi gidip ona sığınıyor, onda teselli buluyordu.
“ Okul bitince küçük bir işe girersin diyor…
Girmesine girerim de. Ben çalışmaktan hiç korkmuyorum. Çalışmak ne ki… İnsanın sağlığı gücü kuvveti yerinde olduktan sonra…”
Etrafına bakındı. Endişesi gözlerinden okunuyordu. Bir parça söylediklerini kendi kafasında tartıyor, kendi kendini eleştiriyordu.
“Bu yaz bir lokantada çalıştım. Motorla gidip geldiğim için annem pek istemiyordu aslında çalışmamı. Ben direttim. Çalışmak istediğimi söyledim. İkna oldu. “tamam, çalış bakalım…” dedi. Babam mı? Babam karışmaz zaten bu tür konulara. Biliyor musunuz o zaten hiçbir şeye karışmaz. Ne doğruya doğru der ne de eğriye eğri. Hep tepkisiz kalır.”
İş tecrübesini anlatacaktı. Konu başka bir yöne sapınca biraz rahatladı. Arada derin derin nefesler aldı. Giderek kendini daha iyi hissetmeye başladığı yüzünden bakışlarından belli oluyordu.
“ Bir lokantada çalışmaya başladım.
Yanlış anlamayın ben çalışmaktan yahut çalıştığım işten hiç gocunmadım.
Orda sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar bulaşık yıkadım.
Evet.
Evet.
Bulaşık yıkadım. Birkaç gün sonra da işi bıraktım zaten. Bana çok ağır geldi. Biraz zorlasam daha da devam ettirebilirdim.”
Uzun zaman ötesinin kaygıları da dönüp duruyordu kafasında.
“ Ne iş yapacağım o kadar çok meşgul ediyor ki kafamı.”
Gelecek pek çok fırsatı da beraberinde getirir. O fırsatları yakalamak isteyenler ancak o fırsatlardan yararlanırlar.
Belli ki bu arayış onu güzel bir noktaya taşıyacaktı. Kim bilir? Gelecek… Gelecek işte.
Sevgi, dostluk ve umutla…
Başını öne eğdi. Uzun uzun sustu. Konuşmak istiyor muydu? Evet. Konuşacak mıydı? Konuşacaktı.
“ Üniversiteye gidemeyeceğim. Benim başarım çok düşük.”
“ister miydin peki?”
İstekli ve umutvar gözlerle çok uzaklara baktı. Bu mümkün değil gibilerden başını salladı.
“ Bu işte ekmek yok.” Dedi. “Babamın işini de yapmak istemiyorum.”
Sanırım içini açmak, nedenlerini sıralamak istiyordu bir bir. Ve her bir nedenini uzun uzun açıklamak. Gerekçelerinin altını çizmek. Ve bunca şeyin içinden kendine bir ışık bir çıkış yolu bulmak…
“Neden istemediğimi bilmek ister misiniz?” dedi.
Ardından elindeki kalemi biraz evirip çevirdi. Doğru sözcükleri bulmaya çalışıyordu.
Bu arayış yanaklarını al al yapmıştı.
“ Kıskanıyorlar bizi…” dedi. Babasının birlikte çalıştığı diğer iş ortaklarından söz ediyordu.
” Hem bana da çok kötü davranıyor. Çok uzun zamandan beri onunla konuşmak istemiyorum. Onun bana ve diğer insanlara olan davranış ve tutumlarını beğenmiyorum. Beni çok rahatsız ediyor.”
Biraz naçarlık ve çokça da umutsuzluk. Nicedir aç kurtçuklar gibi yiyip bitirmişti onu. Yıllar akıp geçmişti. Günler günleri kovalamış, haftalar haftaları, aylar da ayları. Ne onun kaygıları azalmıştı. Ne de değişen bir şeyler olmuştu yaşamında.
“Annem beni dinliyor. Benim tek dinleyenim o biliyor musunuz?” dedi.
Anne her insanın yaşamında olduğu gibi onun yaşamının da tek limanıydı. Çıkan her fırtınada o da diğerleri gibi gidip ona sığınıyor, onda teselli buluyordu.
“ Okul bitince küçük bir işe girersin diyor…
Girmesine girerim de. Ben çalışmaktan hiç korkmuyorum. Çalışmak ne ki… İnsanın sağlığı gücü kuvveti yerinde olduktan sonra…”
Etrafına bakındı. Endişesi gözlerinden okunuyordu. Bir parça söylediklerini kendi kafasında tartıyor, kendi kendini eleştiriyordu.
“Bu yaz bir lokantada çalıştım. Motorla gidip geldiğim için annem pek istemiyordu aslında çalışmamı. Ben direttim. Çalışmak istediğimi söyledim. İkna oldu. “tamam, çalış bakalım…” dedi. Babam mı? Babam karışmaz zaten bu tür konulara. Biliyor musunuz o zaten hiçbir şeye karışmaz. Ne doğruya doğru der ne de eğriye eğri. Hep tepkisiz kalır.”
İş tecrübesini anlatacaktı. Konu başka bir yöne sapınca biraz rahatladı. Arada derin derin nefesler aldı. Giderek kendini daha iyi hissetmeye başladığı yüzünden bakışlarından belli oluyordu.
“ Bir lokantada çalışmaya başladım.
Yanlış anlamayın ben çalışmaktan yahut çalıştığım işten hiç gocunmadım.
Orda sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar bulaşık yıkadım.
Evet.
Evet.
Bulaşık yıkadım. Birkaç gün sonra da işi bıraktım zaten. Bana çok ağır geldi. Biraz zorlasam daha da devam ettirebilirdim.”
Uzun zaman ötesinin kaygıları da dönüp duruyordu kafasında.
“ Ne iş yapacağım o kadar çok meşgul ediyor ki kafamı.”
Gelecek pek çok fırsatı da beraberinde getirir. O fırsatları yakalamak isteyenler ancak o fırsatlardan yararlanırlar.
Belli ki bu arayış onu güzel bir noktaya taşıyacaktı. Kim bilir? Gelecek… Gelecek işte.
Sevgi, dostluk ve umutla…