GAYRET BİZDEN…

Gayret bizden diyerek yollara revan olduk… Allah mahcup eylemesin. Sloganımız, 'Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına asla...

Gayret bizden diyerek yollara revan olduk… Allah mahcup eylemesin. Sloganımız, ‘Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına asla yapma…’

Yolunuz, İzmir’in Konak ya da Alsancak semtine düşerse kahve içmek için oturduğunuz kafelerin pek çoğu, kahve tarot falcılarına yer veriyor. İnanılmaz derecede de müşteri buluyor. İşimiz fala falcılara kalmış demek; daha ötesini söyleyeyim de küçük dilinizi yutun: Falcının baktığı fal doğrultusunda hatun kocasından şüphelenip yuvasını yıkıyor. Vah esefa!.. Falcının söylemiş olduğu her sözü kanun hükmünde kararname olarak görüp hayatını inşa edebiliyor. Bu nasıl bir çaresizlik, anlamak için kafa yoruyorum, çünkü bu millet söze geldiğinde %99’u Müslüman!

Neden ünlem koydum; çünkü Müslümanlık’ta fala inanmak, fal ile hareket etmek yoktur. İnancımız dudaktan kalbe inerse bilinçli olursa değer kazanır. Yoksa Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi, hayvanların bile kendince inancı vardır. Kusura bakmayın, biraz okkalı bir aktarım oldu. Fal ve falın her çeşidi, bizzat kutsal kitaplarda yasaklanmıştır. Buna binaen çalışmak gayret etmek hep ön plana çıkarılmıştır. Luka İncili 11.bölüm 9-10: ‘Arayın bulacaksınız, kapıyı çalın açılacaktır.Çünkü kapıyı çalana kapı açılır, dileyen dileğini bulur..’

Kuran-ı Kerim İsra Suresi 13.ayet: ‘Kişiye ancak kendi çalışması verilecektir’

Hanımlar beyler, gayret ve çalışma hizmet etmek, iman etmenin şiarıdır, özelliğidir. Fal seansları maddi manevi çöküş demektir, mazaallah…

Ödemişim bir panele daha ev sahipliği yaptı. Organ bağışı, bir organ hayatın ta kendisi… Yehova’nın Şahitliği hariç hemen her inancın organ bağışını teşvik ettiğini biliyoruz. Hayat kurtarmak gayemiz olursa nice nice hizmet kapıları kendiliğinden açılır.

Organ bağışı, ne kadar üzerine titrememiz bir konu ise organ mafyası da bir o kadar dikkat dedirten bir toplumsal gerçekliktir.

Ana baba olmak, çocuğun cebine üç beş harçlık koymakla olmuyor. Kız ya da erkek çocuk kim olursa olsun karnı tok sırtı pek diye yetinmemek büyümeleri ile yetişmelerinin farkına varmamız gerekiyor. Büyümek fiziksel, yetişmek manevi bir olaydır. Her büyüyen çocuk yetişkin olamıyor, siyasilerin yaptığı gibi üç çocuk beş çocuk sayısından çok daha önemli şeyler var. Sahi çocuklarınızla ilgileniyor, dertleriyle dertleşiyor musunuz, sevgili okurlarım.

Annesiyle dertleşemeyen kız öğrenciler, arkadaşıyla akla gelmeyecek konular paylaşıyor. Yaşları henüz 13, 14…

Hangi partiden olduğunuzun önemi yok, yaşamınızın kalitesinden siz sorumlusunuz. Okuyarak iç zenginliğinizi geliştirebilirsiniz. Bir kitap tavsiyem, Ahmet Mithat Efendi’nin Yaş 17 romanı…

Çocuklarımız sanal bir alemin içinde yaşıyor. Toprağa kitaba dokunmayan, pencereden hayata bakmayan, hayatı bilgisayar oyunundan ibaret gören sanırım sadece çocuklar değil… Birbirimize el uzatalım ve eskiden olduğu gibi komşuluk ilişkilerini, sohbet ortamlarını yaşayalım. Hediye olarak kitap alalım. Bir yerde gazete okuduysak gazeteyi başkaları da okusun diye belli yerlerde özellikle bırakalım. İyi ve güzel olan her şeye teşvik edelim.

Birini topluma kazandırmak da aynı zamanda misyonumuz olsun. Bu fikirler ışığında Türkgök Vakfı, görme engelliler için kitap okuyan, onların gözü olan herkesi tebrik ediyorum. Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri, sözünü hatırlatmak isterim. Maneviyata da yatırım yapalım, lütfen.

Eh, sayın yazar hanım öğüt veriyorsun da sen bu dediklerini yapıyor musun diyorsanız, tüm samimiyetimle cevap vereyim: ‘Elimden geleni yapmaya çabalıyorum…’ Çocuklar konusunda bir şey diyemem çünkü anne değilim. Lakin çevremdeki çocuklar için duyarlı olmaya da gayret ediyorum. Sevgili okurlarım, gönülden gönüle görülmeyen bir yol varmış. Neredeyse yedi aydır Hayalhanem dediğim bu köşeden her gün sizlere dokunmaya özen gösteriyorum. Kimi zaman tatlının şerbeti kaçıyor, kimi zaman da eksik olabiliyor. Yalnız değişmeyen şey, sizlere olan muhabbetimdir. Gece gündüz hayallerimdesiniz. Sizlere daha nasıl faydalı olabilirim diye dertleniyorum. Sevenlerimiz var, sevmeyenlerimiz de var. Hakaret hariç her eleştiri bizi geliştirir. Eleştiri aslında bir kültür zenginliğidir. Kişiliği aşağılamadan yapılan her fikir teatisi aslında bir okul bitirmek kadar önemlidir. Nasreddin Hoca, ‘Eşeği pazara sunduk kuyruğu uzun da derler kısa da derler’, demiş. Bizimkisi de o hesap… Bu vesile ile siz gerçek kahramanlarımız hep var olunuz. Kusurumuz hatamız muhakkak vardır, hoşgörünüze sığınıyorum. İyi bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum. Özlem ile muhabbet ile sağlıcakla kalınız.

Bakmadan Geçme