FIRINCI MEHMET RESUL YILDIRIM
Hava çok soğuktu. Paltolarımızı giymiş değerli arkadaşım kadim dostum Mustafa Uşun ile beraber yürürken kendimizi çocukluk...
Hava çok soğuktu. Paltolarımızı giymiş değerli arkadaşım kadim dostum Mustafa Uşun ile beraber yürürken kendimizi çocukluk yıllarımızın geçtiği İnönü Mahallesi Kanuni Caddesi halk arasında Kubbeli Cami olarak bilinen sokakta bulduk. Mustafa ile birbirimize soruyorduk bu kimin evi, bu kimin dükkanı diye. Bir dükkanın önüne geldiğimizde ayaklarımız ileri gitmiyor. Sağ tarafımızdaki dükkana bakarak konuşurken dükkanın kapısı aralandı. Kibar ve saygılı bir ses “Adnan abi, Mustafa abi üşümüşsünüz, buyurun, birer çay içelim” diyerek bizi dükkanına davet etti.
Davete icabet edip dükkana girdik. Burası bir sandviççi dükkanıydı. Ben “Sen kimsin?” diye sorduğumda “Adnan abi ben fırıncı Mehmet’in torunuyum” dedi. Ben “Şişko Mehmet’in mi?” dediğimde “Evet abi” dedi.
Fırıncı Mehmet Resul Yıldırım, Şişko Mehmet olarak tanıdığımız abimiz 1910 yılında Kavala’ da doğar, 4 çocuk sahibidir. Kavala’ da Yunan askeri 2 çocuğunu fırına ekmek almak için gittiklerinde yolda süngüyle öldürülürler. Bunun üzerine Yunanistan’dan Türkiye’ye gelir, Ödemiş’e yerleşir. Buralarda tütüncülük yapar. Daha sonra asıl mesleği olan fırıncılığa başlar. Gölcük ve garajın oralarda fırıncılık yaparken İnönü Mahallesi’nde bulunan, tek katlı evinin bir odasını fırına çevirir. 60 senenin üzerinde burada fırıncılık yaparken 1988 yılında 78 yaşında vefat eder. Ödemiş Sungurlu Mezarlığına defnedilir.
Bizi fırına davet eden torunu Ersin anlattı dedesi ile ilgili anısını. İnsan sevgisiyle dolu, çocukları çok seven, yolda seyyar dondurma satan dondurmacılardan dondurma alır, çocuklara verirdi. Soğukta, sıcakta el arabalarıyla veya at arabalarıyla manavlık yapan manavlardan eve hiç ihtiyaç olmayan sebze veya meyveyi alır eve getirirdi. Nenem ne alıyorsun evde var dediğinde, neneme o insan bu havada dolaşıyor, çocuklarının nasibini çıkarmak için ondan aldım diye cevap verirdi.
Anlatıyor bize torunu Ersin, dedem Demirel sevdalısıydı. Mutlaka radyoyu ve tüplü televizyonu dinlerdi.
Haber saati geldiğinde açın televizyonu veya radyoyu ajans saati geldi derdi. O böyle bir insandı.
Ben de çocukluk yıllarım bu mahallede geçtiği için annemin evde hazırladığı ısırganlı pide tepsisini toprak güveçte yaptığı o güveç yemeğini fırına götürür, Mehmet abi güvecin suyunu kontrol edecekmişsin diye annemin talimatını Mehmet abiye iletir o da tamam derdi. Muacir kızanı derdi.
Çocuktum, ailem ticareti öğreneyim diye bana okul önlerinde bazı şeyler sattırırdı. Ayva mevsimi geldiğinde ayva alır, büyük geniş tepsiye sıralar, ben de Mehmet abinin fırınına götürür orada pişirilen ayvaları okul önlerinde çocuk bahçelerinde satardım.
Mehmet abinin fırınının karşı köşesinde yorgancı Özcan abi, öbür köşede de pamuk atıcısı İsmail abi vardı. İşleri hafiflediğinde bir dükkanın önüne oturur, samimi sohbetler yaparlardı.
Ödemiş’in en eski fırıncılarından olan Mehmet abi çok güzel taban gevreği de yapardı.
Gevreğinden almak için Ödemiş’in öbür ucundan gelirlerdi. O mütevazi, güler yüzlü, hoşgörülü sevgili Şişko Mehmet abimiz 1988 yılında 78 yaşında aramızdan ayrıldı. Kalabalık bir cenaze namazı kılındıktan sonra ödemiş Sungurlu Mezarlığına kaldırıldı.
Mehmet abi yukarıda belirttiğim gibi insan sevgisiyle dolu, mütevazı, garibanın dostuydu. Yokluğun ne demek olduğunu çok iyi bilirdi çünkü yokluğun içinden geliyordu.
Ekmeğin karneyle verildiği o günlerde Mehmet abi ekmek alamayan garibanlara ekmeği bedava verirdi. Ekmeği neden bedava veriyorsun diye birkaç kez karakola ifade verdiği de olmuştu.
Oysa 1940 yıllarında İkinci Dünya Savaşı vardı. Türkiye savaşa girmemişti ancak kıtlık vardı. Bu nedenle dönemin Türkiye Hükümeti ekmeği karneye bağlamıştı. Ekmeğin karneyle verilmesi bu nedenle olmuştur.
Mekanın cennet olsun Fırıncı Mehmet Abi…