'Faşizm'e karşı omuz omuza'

Türkiye'de 16 Nisan'da yapılacak referandum öncesinde 'evet' ve 'hayır' taraftarları propaganda çalışmalarına hız vermeye başladı. 12...

Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak referandum öncesinde ‘evet’ ve ‘hayır’ taraftarları propaganda çalışmalarına hız vermeye başladı. 12 Eylül askeri darbesinin üstünden 37 yıl geçti. Uzun bir sürenin ardından 15 Temmuz 2016’daki girişim ile yeniden siyasi tartışmalarımızın odağı haline gelen darbe tehlikesi, demokrasinin önemini bir kez daha hissettirdi. Demokrasi ve evrensel hukuk kuralları toplumun bütün kesimleri tarafından yeniden hatırlandı.

Öte yandan referanduma 1 ay kala ortaya çıkan Almanya ve Hollanda krizi ile birlikte gündemimize ‘faşizm’ tartışmaları girdi. Faşizm, yaklaşık bir haftadır ulusal gazetelerimizin manşetlerini süslemeye başladı.

Faşizm, Türkiye’de özellikle sol literatürde önemli bir tartışma konusudur.

Fakat ülke genelinde kaç kişi faşizmi doğru dürüst biliyor ve tarif edebilir bu da ayrı bir araştırma konusudur.

50’li yaşların üstünde olup da ‘Faşizme karşı omuz omuza’ sloganını duymayan ve bilmeyen yoktur sanıyorum. ‘Faşizme geçit yok’, sol içinde bir dönemin önemli tartışma sloganları arasında yer aldı. Tartışma nedeni, Türkiye’deki sistemin faşizmle ne kadar içli dışlı olduğu konusunda idi.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerin de faşist bir darbe olduğu yazıldı çizildi.

Nedense faşizm kelimesi duyulduğunda milliyetçi kesim bundan rahatsız oldu.

Faşizm, ırkçı ve milliyetçi sloganları kullanır ama her milliyetçinin faşist olduğunu söyleyemeyiz.

Her zorbalık da faşizm değildir!

Konuyla ilgili kitapları karıştırdığımızda Faşizm’in ilk olarak I. Dünya Savaşı’nın ardından İtalya’da Benito Mussolini’nin önderliğinde ortaya çıktığını ve bu sistemin otoriter devlet üzerine kurulu bir radikal milliyetçi siyasi ideoloji olduğunu görüyoruz.

Faşizmin sembolü “fasces” ve kartal motifidir. Kelimenin anlamı da buradan çıkar. Kavramın kökeni antik Roma yöneticilerinin geniş hükümet yetkisini sembolize eden ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin adı olan Latince fasces sözcüğünden ileri gelir.

İtalya’da Benito Mussolini’nin kurucusu olduğu Ulusal Faşist Parti’nin iktidara gelmesinin ardından, faşizm; Avrupa’da birçok milliyetçi ideolojiye örnek oldu.

İlk faşist hareketler, İtalya’da I. Dünya Savaşı sıralarında; kimi sol söylemleri, sağcı ve milliyetçi unsurlarla birleştirerek; genel anlamda komünizme karşı ortaya çıkmıştır.

Faşizm aslında bir siyasal rejimdir. Faşizm, kapitalizmin en acımasız olanıdır.

Liberalizme, demokrasiye, Marksist sosyalizme ve komünizme muhalif faşist hareketler; devlete ve güçlü bir lidere bağlılık şeklinde ortaya çıkıp ırkçılık olarak adlandırılabilecek aşırı milliyetçilik ile militarizme değer verir.

Faşizm, siyasal şiddeti, savaşı ve emperyalizmi; ulusal büyümeye ulaşmak için bir araç olarak görür. Güçlü ulusların, daha güçsüz ulusların yerine geçerek topraklarını genişletmeye hakkı olduğunu ileri sürer.

Kimi yazarlar, Faşizm ile Komünizm’i yan yana getirmeyi severler ama her ikisinin dünya görüşü ve yöntemleri birbirinden çok ayrıdır. Almanya’daki faşizm anlayışı ilk yıllarda sosyalizme yakın gibi görünse de bu aldatıcıdır. Komünizm’de ortak mülkiyet, Faşizm’de ise özel mülkiyet esastır.

Dünyadaki bütün faşist uygulamaların amacı bir toplumu ulusal değerler, tarih bilinci, vatan-bayrak-devlet üçlemesi ve devletçilik gibi anlayışların altında bütünleştirmektir.

Faşizme daha çok ülkeyi yönetemez duruma gelen büyük sermaye sahipleri başvurur.

Faşist ideolojilerde demokrasi yerine otoriterlik ve ulusal kimlikleri üstün görme anlayışı vardır.

Alman Faşistleri isim olarak nasyonel (milliyetçi) sosyalizm kavramını seçmişlerdir. Oysa sosyalizmde milliyetçilik sadece emperyalizme karşı vatan savunması şeklindedir.

2. Dünya Savaşı yıllarında bunun en bariz örneği Avrupa’da görülmüştür.

Milliyetçi veya ırkçı fikirlerin benimsenmesi ülkelere göre değişmektedir; örneğin İtalyan faşizminde “İtalyan vatandaşlığı” kavramı ön plandayken, Alman nasyonal sosyalizminde ise “Alman kanı taşıma” düşüncesi ön plandadır. Mussolini’nin doktrininde vatandaşlık kavramı vurgulanırken, Hitler’in doktrininde ise kan bağı vurgulanmaktadır. İtalyan faşizmi milliyetçidir, Alman nasyonal sosyalizmi ise ırkçıdır.

Faşist yönetimlerin başa geçmesi Almanya’da demokrasiyle, İtalya’da hükümdarı tehdit etmekle (Roma Yürüyüşü), İspanya’da ise iç savaşın kazanılmasıyla gerçekleşmiştir.

Tarihe baskıcı rejimler olarak geçen bu yönetimler, o yıllarda başarıya ve kazanmaya odaklanmış ülke halkları tarafından, özellikle de Almanya’da desteklenmişlerdir.

Konu uzayacak ama özetle söylemek gerekirse Faşizm’de toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan tekçi ideoloji söz konusudur. Dini ve erkek egemen bir toplum benimsenir. Toplum, iktidarın ve liderin dünya görüşüne göre örgütlenir ve belirlenir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir.

Uzatmayalım, bundan sonraki yorum sizin…

Bakmadan Geçme