Ekmeğin asıl sahipleri…
Kadın KÜKRERSE!     Ve Sonunda anlar ki insan, Hüznün büyüttüğü KADIN’ları Kendi kanatları dışında Kimse...
Kadın KÜKRERSE!
Ve;
Sonunda anlar ki insan,
Hüznün büyüttüğü KADIN’ları
Kendi kanatları dışında
Kimse taşıyamaz.
İlk sokağa çıktıklarında tarihler 1828’i gösteriyordu. Ardından Çanakkale de yerlerini aldılar. Çeyizliklerini sattı genç kızlar, hemşire olarak cepheye koştular. Adlarını verdikleri ülkenin kurtulması için Kurtuluş Savaşı’nda da savaş alanlarında ve cephe gerisinde yerlerini aldılar. Tecavüze kalkışanlar Yunan Askerleri’ne teslim olmamak için diri diri kendilerini yaktılar. Kırmızı elbisesiyle biber gazı sıkan polisin karşısındaki duruşuyla ‘Gezi Eylemleri’nin sembolü oldular. Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde İSYAN’a kalkışan DARBECİLER’e direndiler. Hiç tanımadıkları çocukların tacize uğramaması için için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bastılar… Evlatlarını lanet olası teröre şehit verdiklerinde ‘VATAN SAĞOLSUN’ diye haykırdılar. Karadeniz’de çevreci eylemlerle gündeme geldiler. Songül Yarbay gibi iftiraya uğradılar. Ordudan atıldılar. Geri döndüler şehit düştüler. Bütün mal varlığını orduya bağışlayarak MİLLİYETÇİLİKLERİNİ gösterdiler. Güneydoğu’da terörü bitirmek için dağlara bile çıktılar. Değer görmediler dövüldüler, sövüldüler, sokak ortasında öldürüldüler…
ANADIRLAR… BACIDIRLAR… ÜLKEYE ADLARINI VERENLERDİR… Yani
Direnişin adıdır KADIN… Tarihe imza atan, tarih yazandır… 188 yıl önce ekmeğine, 93 yıl önce vatanına sahip çıkan, insana “SEN neye sahip çıktın?” diye sordurtandır KADIN… Gezi parkında kesilecek ağaçlar için direnendir KADIN. Tankla, tüfekle, uçakla darbeye kalkışan terör örgütü mensuplarına karşı yüreklerini ortaya koyarak sokaklara çıkandır KADIN. Hiç tanımadığı, yüzünü dahi görmediği, çok uzaklarda acı çeken çocuklar için TBMM’ni basandır KADIN.
“Kadın dediğin” diye cümleye başlamadan önce, kendine ne kadar “adam” diyebileceğini düşündürtendir KADIN…
Dövülse, sövülse, kapının önüne konsa, öldürülse de adını ÜLKEYE verendir! Yazılmış ve yazılacak olan bütün hikayelerin mağdur ve mağrur ‘KAHRAMANLARI’dır KADIN…
Ve Nazım’ın dizelerindeki gibi “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen”dir. (Bu bölüm olsa da olur olmasa da)
Dünyanın ilk kadın eylemine imza attılar…
Yıl 1828… Yer İzmir… Mora’da başlayan Yunan İsyanı’nın yaşandığı yıllar…
18.yy. sonlarında, bir Rum Ailesi olan İpsilanti Kardeşleri’n başlattığı süreç, 1820’li yıllarda kopmayla sonuçlanır. Yunan Krallığı kurulur. Bu dönemde tedhiş hareketleri, kaçakçılık, toplumsal olaylar, yokluk ve karaborsa birbirini izleyen sıradan olaylar haline gelir. İzmir, bu süreçte, gelişen olaylardan konumu itibariyle en çok etkilenir. Bütün bu gelişmeler, İzmir’in günlük yaşamını doğrudan etkiler.
1810’lu yıllarda yaşanan kuraklık ve buna bağlı olarak kıtlık insanların belleklerinden henüz silinmemişken, 1820’li yıllarda özellikle Türkler’in temel yiyeceği ekmeğin hammaddesi buğday, piyasadan yavaş yavaş çekilir, karaborsaya düşer. Tarihler 1828’i gösterdiğinde, insanlar evlerinde ekmek yapamaz hale gelir. Ve yiyeceklere katık bulunamaz günler yaşanmaya başlanır.
Yokluk ve karaborsa döneminin yaşandığı bu zaman diliminde, İzmir Valisi Hasan Paşa 1828 ilkbaharında ekmek fiyatlarına zam yapılmasına izin verir. Bunun üzerine, Türkler arasında bir huzursuzluk ve zamma itiraz sesleri yükselir.
Kadifekale, Tilkilik, Namazgah ve Damlacık gibi Türk Mahalleleri’ndeki erkekler, bir araya gelir. Zamma itiraz edip, geri alınmasını talep ederler. İstekleri, vali tarafından kabul edilmez. Erkekler başarısız olunca, devreye kadınlar girer. Kadınlar, önce çocuklarıyla birlikte sokaklara çıkar. Ardından da eyleme geçerler. Her gün artan sayıda, Paşa’nın konağı önünde toplanmaya başlayan KADINLAR ayaklanmanın fitilini ateşler ve itaatsizlik gösterirler.
Karaborsacıların buğday ambarları basılır. Kentin sokakları Türk Kadınları’nın istilası altına girer. Vali Hasan Paşa, Türk Kadınları’nın karşısına dikilir eyleme son verilmesini ve kadınların evlerine geri dönmelerini ister.
Ancak kadınların, direnişi bırakmaya niyetleri yoktur. Her gün biraz daha kalabalıklaşırlar. Devreye Karakol Komutanı Hacı Bey girer. Hacı Bey’in dağılmalarını istemesi üzerine, kadınlar İzmir’de tam bir otorite sahibi olan ve yan gözle dahi bakmaya korktukları Hacı Bey’i ve karakolunu taş yağmuruna tutar. Karakol Komutanı Hacı Bey, olayları kontrol edemez, eylemi bastıramaz. Olayların üçüncü gününde kadınların baskısı ve isteği üzerine Hacı Bey, İzmir’i terk etmek zorunda kalır.
İzmirli Kadınlar, üç gün boyunca İzmir’in gündemini belirler ve tarihteki İlk Türk Kadın Direnişi’ni gerçekleştirir.
Evinde ailesini besleme, çocuklarını büyütme olanağı ortadan kalkan İzmirli Türk Kadını, sabırlarının taştığında, taşan sabırlarının hiçbir itaate uymayacağını, gerektiğinde neler yapabileceğini gösterir. Zam, Vali Hasan Paşa’nın devreye girmesiyle geri alınır.
Direniş, Türk Kadını’nın ilk eylemi olarak tarihteki yerini almasının yanında, kentin asayişinden sorumlu bir karakol komutanının sürülmesine de neden olmasıyla da önemlidir.
Hacı Bey, çok renkli bir kişilik ve aynı zamanda İzmirliler tarafından da sevilen, kentin asayişinden sorumlu bir karakol komutanıdır ve oldukça da başarılıdır. İzmirli Türk Kadınları’nın karşısında tutunamayan Hacı Bey, asayişini korumakla olduğu şehri terk etmekle sonuçlanan bir sürecin kurbanı olarak tarihe geçer…
Kökeni Amazonlar’a kadar uzanan İzmir kadını, farkını yaptıkları eylemlerle gösterir. O dönemlerde İzmir’de bulunan Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun Elçisi Baron Anton Prokesch von Osten tarafından tanık olunan olaylar, 1934 yılında Avusturya’da yayımlanan “Jahrbücher der Literatür” (Edebiyat yıllığı) isimli derginin 67. ve 68. sayılarında kaleme alınır. İzmir’de bulunduğu dönemde eski Smyrna’yı arkeoloji dünyasına tanıtan Baron Von Osten, kaleme aldığı yazısında, İzmir’de yaşanan kadın eylemlerini olduğu gibi anlatarak, Türk kadınının zam karşısında gösterdiği mücadeleye geniş yer verir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hak ve özgürlükler adına en büyük adımın Meşrutiyet döneminde atıldığı düşünüldüğünde, İzmir bu anlamda Meşrutiyet’ten de önce harekete geçti. Her yenilikte öncü olan, Osmanlı ve Türkiye için ilklerin kenti İzmir, bu ayaklanmaya da öncü konumunda oldu. İzmirli kadının ‘HAK’ için sokaklara çıkması, önemli bir demokrasi hareketi olarak kayıt altına alındı.
Dipnot :
Avusturyalı Diplomat Anton Prokesch von Osten’in aktardığına göre :
Bilindiği gibi bu dönemde her millet kendi adıyla anılan mahallesinde yaşamaktaydı. Türkler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve Avrupallılar kendi mahalle yapıları içindeydi. İşte Türk Mahallesi’nin kadın sakinleri buğdaysızlık, ekmeksizlik, açlık ve yokluk canına yettiği için sokaklara çıkar. Şehrin resmen altını üstüne getirirler. Sanki kent bir zamanların kadın savaşçıları olan sahipleri Amazonlu günlerini anımsamıştır.
Baron Osten’in belirttiğine göre;
Hacı Bey Kayserili’dir ve de dirayetli bir komutandır. İzmir Valisi Hasan Paşa, olaya müdahale eder; ekmek fiyatlarına narh koyar ve ekmeğin piyasaya sürülmesine olanak sağlar. İstekleri yerine gelen İzmir’in Türk Kadınları eylemlerine son vererek evlerine çekilir. Ve günlük işlerinin rutin dünyasında kendisine düşen görevini yerine getirmeye koyulur.
1854-1856 yıllarında İtalyan Mühendis Luigi Storari tarafından kentin ilk ve gerçek planı yapılmıştır. Storari’nin planında bugün Yenişehir olarak anılan Tepecik ( O gün de bu isimle anılıyordu) semtinde yeni açılan bir sokağa “Hacı Bey Sokağı” adı verilmiştir. Muhtemelen bu sokağa adı verilen kişi İzmir Karakol Komutanı Kayserili Hacı Bey’dir!
ÖNEMLİ…1934 yılında Avusturya’da yayımlanan “Jahrbücher der Literatür” (Edebiyat yıllığı) isimli derginin 67. ve 68. Sayılarında konudan bahsedilmiştir…