E sosyal medya av bekler

Yazılarımı takip edenler bileceklerdir: Ben herkesin sosyal medya dediği bilgisayar ortamındaki haberleşme ve paylaşma etkinliklerine e-sosyal...

Yazılarımı takip edenler bileceklerdir: Ben herkesin sosyal medya dediği bilgisayar ortamındaki haberleşme ve paylaşma etkinliklerine e-sosyal medya adını veriyorum. E-devlet gibi, e-mail gibi; elektronik ortamda sosyal medya.

Bir dönemin ‘klavye silahşörleri’ deyimi vardı. İşte o klavye silahşörlerinin cirit attığı veya at koşturduğu bu bilgisayar ortamı çok acımasızdır. Avını buldu mu onu linç etmek için elinden geleni yapar. Araştırmaya ve soruşturmaya gerek yoktur.

Klavye silahşörleri, ayrıntı ile zaman geçirmez. Nasıl, niçin olmuş merak etmez. Başlık okur, küfür dokur!

Uzatmadan merama veya sadete gelelim:

Geçtiğimiz günlerde medya ortamına taşınan ‘Dersim’ adı ile ilgili yapılan tartışmaları, yazılıp çizilenleri takip etmişsinizdir ve ediyorsunuzdur.

Vay efendim Cumhuriyet’e kafa tutmak imiş vay efendim devrim kanunlarına isyan bayrağı çekmek imiş!

Eski defterleri karıştırıp, acaba oralardan bir yara bulup kaşıyabilir miyiz!

Vurun abalıya…

E-sosyal medya çalkalanmasa da çalkalamak isteyenler pusuda…

Anadolu coğrafyası, birçok acıya şahitlik etti. Tarih kitapları çekilen bu acıların derecesini yazmasa da sayısal verilerini gün gün sayfalarına taşır.

Tarihi, tekerrür olarak görenler var. Ben tarihin ‘aynen’ tekrarlandığı kanısında değilim. Fakat birbirine benzer olayların zaman zaman yinelendiği olur.

Tarih, geçmişi öğrenmek geleceği de şekillendirmek için dikkate alınması gerek bir bilim dalıdır.

Fıkra bu ya! Vakti zamanında bir Yeniçeri İstanbul’da aylak aylak dolaşırken canı sıkılır. Karşı kaldırımda yürüyen Yahudi kılıklı birini görünce hemen seğirtip arkasında biter ve omzundan tutarak kendisine döndürür. Sinirlidir; dövecek!

Ufak tefek yapılı Yahudi doğal olarak tedirgin olmuş ve korkmuştur:

Yeniçeri gürler: “Siz Hazreti İsa’yı çarmıha germişsiniz!”

Yahudi hemen savunmaya geçer: “Olabilir ama, olayın üstünden yüzyıllar geçmiş!”

Yeniçeri yanıtlar: “Olsun, ben yeni duydum!”

İstanbul, Ankara, Trabzon, İzmir, Antalya’nın adı neden değiştirilmemiş de Dersim’in adı değiştirilmiş? Benim de maksadım küllenmiş sayfaları yeniden açmak değil ama mantığım bu soruya yanıt veremiyor.

Dersim, kaynakların belirttiğine göre Farsça ‘Gümüş Kapı’ anlamında.

Vay efendim Maçoğlu nohut yetiştirsinmiş de böyle işlere karışmasınmış!..

Halbuki ayrıntıyı okursanız, Maçoğlu konuyu özetlemiş: “Dersim adı hala belleklede. Belediye meclisinde konu gündeme geldi. Biz de belediye meclisi olarak valiliğe yazıp Tunceli adının eskisiyle değiştirilmeni istedik. Valilikten gelecek karara da saygılıyız”

Eskiler, “zarfa değil mazrufa bakmak gerekir” demişler. Açıklaması şöyledir: “Zarfın üstündeki değil içindeki yazı önemlidir”

Biliyorum, ben burada ne yazsam kimilerini memnun edemeyek belki de kimseye yaranamayacağım. Ama şu e-sosyal medya ortamındaki hakaret ve küfürleşmeden kurtulmamız gerektiğine inanıyorum.

Herkesin bir fikri var… Yasalar var…

Örneğin Ödemiş’in Ocaklı köyüne hali eski adı ‘Siyek’ ile biliyoruz. Unutulmaya yüz tuttu ama Yolüstüne de ‘Ayasuluk’ deniliyor.

Konaklı’ya Adagüme, Ovakent’e Adagide…

Elmabağı, yıllar sonra yeniden Tekke adını aldı…

İnsanlar mahkeme kararları ile adlarını ve soyadlarını değiştirebiliyorlar…

Şimdi sormak lazım: Ülkenin meseleleri bunlar mı!

Dedik ya “E-sosyal medya av bekler”

Okuma yazma oranı yüksek, herkesin gölgesinden korktuğu dönemlerde 12 Eylül darbe anayasasına yüksek oranda HAYIR diyen Tunceli’de vatandaş var, belediye var, devlet var… Sakin olun biraz…

Taşı atmadan, kime niçin attığınıza dikkat edin.

Bakmadan Geçme