Düşümden düştüm…
'Uyuduk mu eşit oluruz. Ne tutku, ne gurur, ne umut!' Melih Cevdet Anday Düşümden düştüm bir...
“Uyuduk mu eşit oluruz. Ne tutku, ne gurur, ne umut!” Melih Cevdet Anday
Düşümden düştüm bir gece. Şaşkın şaşkın kaldım ortada. Neredeydim, neciydim, ne yapıyordum? Olduğum yerde ne işim vardı? Nasıl bir yerdi burası? Garip, evet tam da böyle tanımlayabilirdim hissiyatımı, garip hissediyordum kendimi. Bir kitabın sayfaları arasında, bir öykünün betimlendiği tabloda yer almaya çalışan yeni bir figür gibi. Neden o kitap, niçin o öykü ve niye bu sahne, bu betimleme… Her şey bir kaos gibi.Kendini tazelemeye çalışan bir zemin ve anlatı da sığıntı gibi. Orada niye durduğu okuyucu tarafından merak edilen, yazarın da belki onu oraya niye koyduğunu unutup gittiği yitik bir figür…
Zamansızlık almış başını yürümüş… Devirler karışmış. Yelkovan ve akrep ayı, yılı hatta asırları müşevveş bir hale sokmuş. Bir uçurumun ucunda, orta çağdan kalma bir yapı, içinde yeni asrın döşeme ve aksesuarları, hiç bilinmedik insanlar, farklı düşünceleri aktarmaya çalışıyorlar birbirine. Burada yaşamanın gereği bu olsa gerek… Elma kadar cevizler, yeşil yaprakları üzerinde kızarmaya durmuş çilekler, hoş rayihalar… Rüzgarla salınan dantelli perdeler, sağlam yapılmış taş merdivenler, merdiveni tercih etmeyenlerin kullandığı garip bir asansör… Yaşadıkları ile anılmayı hayal edenlerin içine doluştuğu kargacık kurgacık bir mekan. Her şeyden geriye biraz kalmış ve birazlar, bir bütünü oluşturamıyor bir türlü…
Hangi öyküdeyim? Bu bir kabus mu? Böyle bir kitabı okuduğumu hatırlamıyorum. Okuduğumu özümserim ve unutmam ben, şimdi nereden çıktı bu karmaşalı ortam? Karmakarışık insanlar, karmakarışık eşyalar, laf kalabalıkları, karmakarışık sözcükler. İşte en çok da bu yoruyor. Sözcükler anlaşılır, düzgün, kitabi olmalı. Usturuplu kullanılmalı. Başkasının sözcüklerini kullanan, kendilerine yabancılaşmış insanlar, eğreti söylemler. Sözcükler, replikler onlara ait değil, alıntı, çalıntı her ne derseniz deyin. Sığ duruyor, yabancılaşmış söyleyene…
Aç gözünü, çık sayfaların arasından, bir ayraç gibi kay yavaşçacık. Kurtul bu durumdan. Yoksa bir ayraç mı senin rolün, böldüğün anlatının karışmasına sen mi vesile oldun? Sıyrıl şimdi tüm bu yaşanılanlardan, “Hepsi sadece bir düştü” de. Kullanılan sözcüklere takılma, “Mekanın keşmekeşinden sana ne?” de, perdelerle içeri dolan rüzgarı izle, kendi düşüne dön. Senin dünyan olmalı şimdi burası, senin dilediğin gibi boyanmalı tablo, istediğin karakterleri almalı içine, dilediğin gibi döşenmeli mekan. Uykudasın. Herkes eşit burada, kimse kimseye ahkam kesmemeli mesela. İçinden geleni de söylemelisin ayrıca. Düşlediğin, düşündüğün, umut ettiğinin ucundan tutmalısın hem. İnsanın insanı tam anlaması mümkün müdür ki buna kafa yorasın…
Rüzgar esiyor, sayfalar savruluyor, kitabın başka bir sayfasında duruyor. Hayır ya… Bu olmamalı, ne işim var şimdi bir çölün ortasında benim? Hayır, hayır…
Düşümden düştüm böyle oldu…
bir çırpınış
bir nefes alış
bir ömrü
bir damlaya sığdırış…
Bakmadan Geçme





