DÜNE VE GÜNE DAİR

Gökte toplanan gri bulutlar, gelecek yağmurun ilk habercileriydi. Esmeye başlayan rüzgar, bulutların daha hızlı bir araya...

Gökte toplanan gri bulutlar, gelecek yağmurun ilk habercileriydi. Esmeye başlayan rüzgar, bulutların daha hızlı bir araya toplanmasını teşvik ediyordu adeta. Bir an geldi göğü kaplayan bulutlar rengini fümeye çalıp, günü karartıp, geceye çevirdi adeta…

Rüzgar giderek sesini çoğalttı, bulutlar gümbürdedi, adeta gök çatladı ve yağmur boşandı. Ama sıradan bir yağmur değildi bu. Gittikçe gücünü arttıran rüzgar, fırtınaya döndü, yarış edercesine damlalar büyüdü ve şiddetli bir yağmur yeryüzünü dövmeye başladı. Fırtınanın şiddeti arttıkça yağmur, kırbaç gibi evlerin camlarında şakladı. Balkonlarda ne varsa savruldu. Çiçekler, duvarlara asılmış kuru torbaları, daha ne varsa. Düşen ve savrulan eşyaların sesi, durumu daha da ürkütücü bir hale soktu. Ağaçlar, bir yelpaze gibi bir o yana bir bu yana rüzgarın elinde salınıyordu yapraklarını savurarak. Rüzgar, yağan yağmuru adeta asfaltın üzerinden süpürüyor ve bir sis bulutu gibi öbek öbek ilerliyordu asfalt yüzeyinde yağmur.

Bir anda bastıran şiddetli yağmurla birlikte sokaklar bir göle dönüşmüş, birleşen yağmur suları gittikçe çoğalarak hızla ana caddelere doğru akıyordu. Su, şehri istila etmiş ve teslim almıştı. Bir tek insan bile yoktu dışarıda. Sokak hayvanları nerelere sığınmıştı bilmem. Arabalar bile bir anda ortadan kaybolmuştu sanki. Şehir, terk edilmişliği oynuyordu sokaklarında. Bütün oyuncular meydanı yağmur ve rüzgara bırakmıştı.

Bir süre devam eden bu tablo; yağmurun yavaşlaması, rüzgarın hızını kesmesiyle sakin bir ortama bırakıverdi yerini. Bu kez insanlarda telaş başlamıştı. Rahmetin zahmete dönüştüğü anlar. Balkonlardan düşen ve savrulanları toplayıp rüzgarın taşıdıklarını temizleme telaşı. Bu hengame de bir süre devam etti…

Sonra yağmur tamamen dindi, güneş yüzünü gösterdi bulutların ardından. Yağmurla yıkanan dünyanın yüzü aydınlandı. Parlayan gözlerle bakan güneşin altında ışıldadı her taraf ve normal hayata döndü herkes.

************************

Sevmiyorum vedaları. Belki ayrılığı çok yaşadığım için vedalar zor geliyor bana. Hani vedalaşmak görüşmeyi uzun süre ertelemek gibi. Uzun süre görüşülmeyeceğine dair imleri barındırıyor içinde. Ve her veda, insanları ayırıyor birbirinden. Kısa süreli ya da uzun süreli.

Vedalaştık yine de son sınıf öğrencilerimizle. Onlar hayatlarındaki bir sayfayı kapatırken bir yenisinin önünde duruyorlar. Hayat yolunun yeni bir dönemecinde. Önlerinde yeni bir başlangıç var. Şimdilik tam kestiremedikleri. Gözyaşlarıyla, hüzün dolu bir ayrılık havası esti üzerimizde. Duygusal anlar yaşadık hep birlikte. Dört yıllık birlikteliğimizi noktalarken yeniden görüşme ümidini de sıkıştırdık beklentiler arasına. Ve onlar adına iyileri umut edip yarınlarına dair güzellikleri diledik. Bahtları, yolları açık olsun. Yarınlar arzu ettiklerini getirsin önlerine…

*******************

Sevinçten de ağlar insan. Her zaman üzüntüden değil. Göz, yüreğin sevincini taşırıverir dışarıya. Gözyaşları anlamını değiştirir, mutluluğu taşır dökülürken yanaklara…

Her yaşımız döküldüğünde sevinçlerimizi çoğaltması dileğiyle…

Not: Bu yazı gazetemizin 10 Haziran 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

 

Bakmadan Geçme