Diziler ve gerçeklik
İnsanların başlarından geçen olayları, onların iç dünyalarını toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve...
İnsanların başlarından geçen olayları, onların iç dünyalarını; toplumsal bir olay ya da olguyu, insan ilişkilerini ve değişik insanlık durumlarını yansıtmayı amaçlayan düzyazı türüne edebiyatta ‘roman’ adını veriyoruz. Uzun bir anlatıma dayalı olan edebiyat türlerinden biri olan roman; olayları yer, zaman ve şahıs kadrosu bütünlüğü uyumu içinde anlatır.
Bugünkü ‘Roman’ türünün ilk örnekleri, 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Cervantes’in çok bilinen Don Kişot’u 16. yüzyılın sonlarına doğru yazılmıştır Don Kişot, roman türünün ilk başarılı örneği kabul edilir.
Bu türün en gelişkin örnekleri de 19. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlanmıştır.
Bizde ise 1839’da ilan edilen Tanzimat’a kadar romanın yerini efsaneler, destanlar, mesneviler ve halk hikâyeleriyle masallar tutmuştur. Bizde roman yazımı 1900’lere doğru başlar. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Maî ve Siyah” ve “Aşk-ı Memnu” gibi eserler romancılığımızın teknik yönden gelişmiş ilk örnekleridir.
Tiyatro, bütün sahne sanatlarının anası sayılır. Tiyatro ve romanın saltanatı, sinema ve TV’nin ortaya çıkışı ile sallanmış olsa da bugün hala en güzel filmlerin senaryoları, romanlardan yola çıkılarak yazılmıştır. Romanlar, uzun süre insanoğlunun ilgisini çekmiş, kahramanları hayalleri süslemiştir.
TV’lerdeki diziler, roman okumaya önemli bir darbe vurmuştur. Okumak, izlemekten farklıdır ama bu romanın yediği darbeyi görmezlikten gelmemize yol açmamalıdır.
TV’yi aptal kutusu olarak da görebilirsiniz akıllı olmanın göstergesi de…
Örneğin evlenme programları ile belgesel ve haber programlarını bir tutamazsınız. TV, bugün milyonlara yön veren en önemli iletişim aracıdır. Ama onun da tahtını el bilgisayarı olma yolunda hızla yol kat eden cep telefonları sarsmaya başlamıştır.
TV’de izlediğim bir iki dizi vardır. Bazen dönem dizilerine takılırım. Muhteşem Yüzyıl izlerim kimi zaman…
Roman da film de kurgudur. Gerçeğe yakındır ama gerçeğin ta kendisi değildir. Yazar istediği gibi şekillendirebilir. Örneğin Osmanlı dizilerinde kadınların yaşam gerçekliği yoktur. Abartılıdır…
Odatv yazarı Aydın Tonga’nın 2 Mayıs tarihli yazısına dikkat kesildim.
Aydın Tonga, ‘20’den fazla fakültede harem selamlık eğitim var’ başlıklı yazısında şunları yazmış:
“Osmanlı’da kadınların belirli bir saatten sonra dışarıda dolaşmaları ve devlet dairelerinde çalışmaları yasaktı. 1573 yılında erkeklerle bir araya geliyorlar diye kadınların, o zamanlar çok meşhur olan Eyüp kaymağı yemek üzere bu semtteki kaymakçılara girmeleri yasaklanmıştı. III. Selim (1789-1807) zamanında çıkarılan bir emirname ile kadınların vücut hatları belirli oluyor diye engürü şalisinden entari kestirip giymeleri yasaklanmıştı. Ayrıca bunları diken terziler, dükkanların önünde idam edilecekti. Fatih’ten (1453), Abdülhamit (1909) dönemine kadar yani 456 yıl boyunca kadınların erkeklerle birlikte kayığa binmesi yasaklanmıştı. Diğer taraftan Sultan 3. Mustafa da kadınların her ne şekilde olursa olsun sokağa çıkmalarını yasaklamış, Yavuz Sultan Selim Kanunnamesi’nde de kadınların su taşıdıkları yerlerde erkeklerin dolaşması yasaklanmıştır. Benzer biçimde ulaşım araçlarına da kadın ve erkeklerin yan yana gelmesini önlemek için tahta bölmeler yapılmış ve hatta kadınların kocaları ile birlikte faytona binmeleri de yasaklanmıştır. Nihai olarak süslü ve büyük başörtüsü kullanan kadınların elbiselerinin yırtılacağı ve bu tür elbiseler diken terzilerin de sürüleceği fermanları bile yayınlanmıştır”
Şimdi Muhteşem Yüzyıl veya Diriliş Ertuğrul gibi dizilere baktığımızda kadınların bu yazıda belirtilen gerçekliklerden apayrı bir yerde durduklarını görüyoruz. Erkekler karşısındaki duruşları ve giydikleri elbiselere kadar dizilerde abartılı anlatıldıklarını görüyoruz.
Ülkemizdeki kadınların özellikle kırsal kesimlerde yaşayanlarının sosyal yaşamları, daha 30-40 yıl öncesine kadar oldukça kötü idi. Eşlerinin 3-4 metre arkasından yürüyen siyah zar ve peştamal giymiş kadınları hepimiz hatırlarız.
Türkiye’de kadına eşit yurttaş, eşit insan kimliğini kazandıran en önemli gelişme Cumhuriyet rejimi olmuştur. Kadınlarımız, benim bilebildiğim ve görebildiğim kadarı ile Müslüman ve Türk dünyasında en iyi yerlere gelebilmiştir.
Günümüzde töre cinayeti ve çocuk gelin olayları, her gün haber olmaya devam ediyorsa bunun en büyük sorumlusu, eğitimde istenen yere gelemeyişimizin ve çağa tam anlamı ile ayak uyduramamanın rolü büyüktür.
Yani Muhteşem Yüzyıl’a takılırım bazen ama anlatılanlara ve gösterilenlere inandığımdan falan değildir. Vatanım Sensin daha gerçekçidir örneğin…