Dini nikah ve 'boş ol'

Geçtiğimiz hafta basın yayın organlarından takip etmişsinizdir, daha önce duymadığımız bir 'Dünya Kız Çocukları Günü' haberleri...

Geçtiğimiz hafta basın yayın organlarından takip etmişsinizdir, daha önce duymadığımız bir ‘Dünya Kız Çocukları Günü’ haberleri vardı. Özellikle e-sosyal medyada yayılan mesajlarda çok sayıda kullanıcı, kızlarının fotoğraflarını paylaşarak kız çocuğu sahibi olmanın ayrıcalıklarından söz etti.

Biliyorsunuz yaşadığımız dönem, tüketim dönemi…

Moda deyimiyle üretim out, tüketim in…

Durum böyle olunca ben de sevgili merhum Mustafa Erdal abinin deyimi ile bu yeni nev-zuhur buluşun kapitalizmin bir buluşu olduğuna hükmederek, ‘Kapitalizm, bugün bizden kızlarımıza hediye almamızı istiyor’ yorumunda bulunmuştum.

Gazetelerde çıkan haberlere baktığımızda da konunun Türkiye, Kanada ve Peru tarafından yapılan girişimler sonucunda ortaya çıktığı, kız çocuklarına karşı ayrımcılığın önlenmesi ve onların insan haklarından tam ve etkili bir şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 11 Ekim tarihinin “Dünya Kız Çocukları Günü” olarak ilan edildiğini öğreniyoruz.

Bir erkek olarak içinde yaşadığımız toplumun ‘erkek egemen’ bir toplum olduğunu söylemek sanıyorum abartı olmaz.

Ne demek erkek egemen bir toplum?

Özetle, kısaca ve kabaca: ‘Erkekler ne derse o olur!’

Bunu toplumun geneline yaymak ve bütün aileler için geçerli olduğunu söylemek tabii ki doğru değil. Fakat ağırlıklı olarak erkeklerin egemenliği altındaki bir toplumda yaşadığımızı söyleyebiliriz.

Kadın cinayetleri ile kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmeleri sorununun en üst seviyede yaşandığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Coğrafya diyorum çünkü ülkemizin doğusuna gidildikçe hatta doğudaki ülkelere doğru açıldıkça bu sorunun daha da arttığını belirtmek de gerekiyor.

Bilindiği gibi bir süredir ülkemizde bir nikah tartışması yaşanıyor.

Bu tartışmada nikahın kim tarafından kıyılması gerektiği üzerinde yorumlarda bulunuluyor.

Esasına bakarsanız iki kişi arasında yaşanacak birlikteliğin nasıl olması gerektiğine bir üçüncü kişinin karışması bana göre saçma sapan bir tartışmadır.

Ben böyle yazıp çiziyorum ama yaşadığımız coğrafyanın gelenek görenek ve yasalarını da hiçe sayamayacağımı söylemem gerekir. Çünkü insan, toplumsal bir varlıktır ve attığı her adımdan başkaları da yani üçüncü kişiler de etkilenir. Bu üçüncü kişilerin başında da bu birliktelikten meydana gelecek çocuklardır.

Uzatmadan, ‘Efendim biz birlikte yaşıyoruz, kime ne?’ diyemeyiz!

Olası bir ayrılma durumunda birlikte edinilen mal mülk ne olacaktır!

Çocukların durumu ve kiminle yaşayacakları konusunun belli olması gerekir.

Türk Medeni Kanunu’na göre evlenmeyle eşler arasında ‘evlilik birliği’ kurulur. TC Medeni Kanunu’nda evlilik birliğinde ‘eşit hak, eşit sorumluluk ve eşit paylaşım’ esastır. Eşler, aile birliğinin mutluluğunu birlikte, uzlaşmayla sağlayacaklardır. Çocukların bakımına, eğitimine ve gözetimine beraberce özen göstereceklerdir. Çocukları doğrudan doğruya ilgilendiren konularda çocuğun yararına ve çocuğun fikrine de özen göstereceklerdir.

Gelelim nikah tartışmalarına…

İnternette bir gezinti yaparsanız, İslam kültüründe nikah konusunun kimi mezheplere göre farklı özellikler taşıdığını görürsünüz. Ama İslam kültüründe nikah konusunda en ortak özelliklerin iki kişinin şahitliği, nikahın daha önceden ilan edilmesi ve nikahın bir veli tarafından kıyılması esastır. Benim okuduğum ciddi ve saygın internet sitelerinde bu işin ille de bir müftü tarafından yapılması gerektiği belirtilmiyor.

Eğer siz, hayatın her alanında dini kurumların bulunması gerekir anlayışına sahip iseniz benim size diyeceğim bir şey olamaz. Fakat Türkiye’de bugün hukuki anlamda aile, nüfus ve sosyal haklar, diyanet tarafından düzenlenmemektedir.

Askerlik, sağlık ve benzeri en temel sosyal ilişkilerin aynı olması gibi nüfus işleri de farklı kurumlar tarafından yapılmaktadır. Doğrusu da budur.

Ayrıca belediye nikahı olarak adlandırdığımız medeni nikahta da İslam dininin istediği özellikler bulunmaktadır. O zaman nüfus işlerini de müftülüklere verelim.

Bu konu uzadıkça uzar ve taraflar haklı çıkmak için bin bir türlü gerekçeler ortaya koyabilir.

Hatta bin yıllar öncesinden örnekler ve başka ulusların hukuk kuralları işin içine girerse çık çıkabilirsen işin içinden.

Ben bu tartışmalara bu köşe yazısında çok fazla giremeden kimsenin dikkatini çekmeyen başka bir konu üstünde duracağım. Dini açıdan nikah ve evlilik konusunda aranan bir sürü kural var ama erkek ‘boş ol’ deyince iş bitiyor…

Herkes nikah şöyle olsun böyle olsun tartışması yapıyor ama bu ‘boş ol’ konusunda fikir beyan etmiyor… Biraz bunun üstünde kafa yorsak ve üstüne titrediğimiz kızlarımızı erkek egemen bir toplumdan korusak…

Son söz: Bu yazının yazıldığı sıralarla internete bir haber düştü. Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Talha Gönüllü, sosyal medya hesabından ‘Nikahsız kadınla erkeğin el ele tutuşması caiz mi?’ diye sorduktan sonra kendi sorduğu bu soruyu ‘Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), yabancı bir kadının elini tokalaşmak için tutmanın ateş tutmaktan daha korkunç olduğunu haber vermiştir’ diye yanıtlamış!

Ne dersiniz?

Bakmadan Geçme