Devlet!..
Kelime anlamları ile ilgili yazmayı seviyorum. Çoğu insan kullandığı kelimenin nerden geldiğini ve gerçek anlamını bilmez....
Kelime anlamları ile ilgili yazmayı seviyorum. Çoğu insan kullandığı kelimenin nerden geldiğini ve gerçek anlamını bilmez. Aslına bakarsanız bilmek zorunda da değildir. Çünkü herkes her şeyi bilemez. Sokrates bile, “Bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” der.
Örneğin, ‘beynamaz’ ve ‘beyhude’ kelimeleri.
Beynamaz kelimesinin aslı bi-namaz şeklindedir ve namaz kılmayan insanlar için söylenir. ‘Namazsız’ demektir.
Beyhude kelimesinin de kökeni bi-hude şeklindedir. O da Farsça’dan dilimize yerleşmiştir ve ‘faydasız, boş’ anlamındadır.
Peki, kimilerinin kutsal gördüğü ‘Devlet’ ne demektir? Evet, o da dilimize Farsça’dan girmiş. ‘Talih, baht’, ‘servet, kısmet’ ve ‘iktidar, egemenlik’ anlamında kullanılır. Sözlüklerin yazdığına göre kelimenin kökeni ‘dönmek’ fiilinden geliyormuş: Felek.
Kimi kaynaklara göre de ‘tedavül eden’ yani elden ele geçen kuvvet, iktidar, mevki ve itibar demekmiş.
Bugün devlet kelimesinin anlamı özetle şudur: “Belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğunun, egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme”
Eski ‘devlet’ yöneticileri, gücü Allah’tan aldıklarını söylerlermiş. Şimdi de ‘bunları bize Allah yaptırıyor’ tarzında açıklamalar yapılıyor ya işte öyle…
Derin konulara girmeyelim… Yol yakınken yüzeyde kalalım.
Devlet, kamu işlerini yani herkesi ilgilendiren konuları düzenleyen bir örgütlenmedir. Bu nedenle devletin topladığı paralar ile ancak herkesi ilgilendiren harcamalar yapılabilir.
Şimdi kimileri soruyor: “Kardeşim sen bu gezileri kimin parası ile organize ediyorsun?”
Karşı taraftan da yanıt gecikmiyor: “Kardeşim sen kimin parası ile umreye gidiyorsun?”
Burada şu soru ortaya çıkıyor: Peki denetleyici kim?
İşte bana göre ‘devlet’ burada ortaya çıkmalı, gücü elinde bulunduranların harcamalarını da kamu adına araştırabilmeli ve ilgililerden hesap sorabilmelidir.
Bu kamu adına dünyanın hangi ülkesinde var?
Bilmiyorum okudunuz mu? Seni Halk Adına Ölümü Mahkum Ediyorum romanı vardır.
Nazi ordusunun dünyayı titrettiği 1940’lı yıllar. Halk acı ve yoksulluk içinde.
Faşizm Almanya’da ‘devlet’ olmuş. Bugünlerde herkesin birbirini suçlamak için sarf ettiği ‘faşist’ kelimesi o yıllar tam bir terör estiriyor. Kendisi de bir direnişçi olan Mitka Grıbçeva’nın romanı, faşizme karşı direnen isimsiz kahramanların öyküsüdür.
Balkan turu sırasında eski Yugoslavya sınırları içinde kalan Neretva nehrinde gördüğüm bir köprü yıkıntısı, lise yıllarında okuduğum bu romanı gözümde canlandırmıştı.
Bombalanmış Neretva Köprüsü, 2. Dünya Savaşı’ndan bugüne kalmış önemli bir anıt gibi duruyordu karşımızda. Rehberimiz Tito komutasındaki Yugoslav partizanların burada bir destan yazdıklarını ve Hitler’in Alman ordularını durduklarını anlatmıştı.
“1943 yılının hemen başında Ocak ayında yaklaşık 20 bin kişilik bir Partizan gücü sırtını Neretva Irmağı’na verecek şekilde bölgede sıkışıp kalır. Bölgenin işbirlikçi Hırvat ve Sırp askerlerini yanına alan Almanlar tarafından ele geçirilmesi an meselesidir. Tito komutasındaki partizanlar bu güç durumdan kurtulduktan sonra düşmanın kendilerini izlemesinin önüne geçmek amacıyla ırmağın karşı kıyısına geçip Neretva Demiryolu Köprüsü’nü kullanılmaz hale getirirler. Nehir boyunca, ta Adriyatik kıyılarına kadar başka da geçiş noktası yoktur”
Özellikle kimi siyasetçiler bugünlerde birbirlerini ‘Faşist’ olmakla suçluyor. Faşizm, milliyetçiliği kullanır ama her milliyetçi faşist değildir.
Devletten faşizme gelecektim ama yazının sınırı geldi.
Faşizm, İtalya’da doğmuş; “Güç, otorite ve çete” kelimeleri ile bağlantılı… Bu kelimeleri simgeleyen bir sembol var.
Devamı belki başka yazıda…
Bakmadan Geçme





