Ciciş
Yüzüne baktığınızda sanırsınız ki dünya yıkılmış da o altında kalmış. Bu aslında bir parça birlikte acı...
Yüzüne baktığınızda sanırsınız ki dünya yıkılmış da o altında kalmış. Bu aslında bir parça birlikte acı çekmenin, çaresizliğin bir görüntüsüdür.
Bazen elimizden bir şey gelmediğinde kararır bütün dünyamız. Bir umut pencereye bakarsınız, bir umut kapıya, bir umut sevdiğinizin gözlerine.
İçinizde bir şeyler erir, yakar tüm benliğinizi. Toprak olmak, taş olmak ve o içinde bulunduğunuz çaresizlik anından uzaklaşmak istersiniz.
Yapabileceğiniz tek şey belki de teselliye çalışmak, umut vermektir karşımızdakine.
Ciciş, henüz iki buçuk yaşında. El kadar bile değil. Küçücük bir kuş. Bir muhabbet kuşu.
Ve o hasta. Yemeğini yemeği, uçmayı unutuyor. Su içmeyi bile.
Gülay, umutla onun iyileşeği günü bekliyor.
Evde balkondaki saksıya diktiğiniz çiçekle bile bir duygu bağı kurar insan. Büyümesini izler, bir yaprağına zarar gelsin istemezsiniz. Her baktığınızda içiniz aydınlanır, bir dal da olsa onu yetiştirmenin hazzını duyarsınız.
Şayet bir canlı, bir hayvan ise evinizi paylaştığınız burada daha güçlü bir bağdan söz etmek gerekir.
Zamanla bilirsiniz ki o, evinizdeki bireylerden biridir.
Onun üzüntüsü, hastalığı sizin kederiniz; onun neşesi, muhabbeti sizin sevincinizdir.
Ciciş’e sağlık dileyelim.
Bir şiirle noktalayalım sözlerimizi.
anlamak yetmez bir başına…
anlamak
yetmez bir başına…
hazırla
çıkınını
bir uzun yolculuğa çık
yüreğinden
gözlerime…
bak
kara bir liman mıdır
teknesiz
rüzgarsız bir yelken midir
açık denizde
mihrabını şaşırmış
bir inanan mı
nedir söyle
söyle
siy/ahı
karayla
örttüğün
avuç…
duymak
yetmez bir başına
bilmek yetmez
yaşamak gerek
bir elma
olgunlaşır gibi dalında
bir bebe
tay taylara başlar gibi
bir çene
bir çene bağlanır gibi
yaşamak gerek…
anlamak
yetmez bir başına…
hazırla
çıkınını
bir uzun yolculuğa çık
yüreğinden
gözlerime…
Sevgi, dostluk ve umutla.