Çatı/katı meselesi
Memlekette bir çatı meselesi var ki bir türlü işini iyi bilen ve yapan bir iki usta...
Memlekette bir çatı meselesi var ki bir türlü işini iyi bilen ve yapan bir iki usta bulunup halledilemiyor.
Çatı deyince öyle yüksek mevkilere adaylık falan düşünmeyin hemen. Bildiğimiz çatılardan bahsediyorum. Hani şu binaların üstüne yağmur yağmasın diye yapılan örtülüklerden.
Çatı, çatmak filinden türemiş bir sözcük. Bir yapının, bir evin damını kuran parçaların tümü.
“Rüzgar çatıları uçurdu” gibi.
Bir başka anlamı da bir yapının genellikle kiremit kaplı bölümünün altında kalan yer.
“Eski öteberiyi çatıya attık” gibi.
Çatmak kelimesinin de türlü türlü anlamı var sözlükte:
Değnek, tüfek, kılıç gibi uzun şeylerden birkaçını tepelerinden birbirine çapraz biçimde dayayarak durdurmak.
Bir şeyi yapmak için gereken parçaları bir araya getirip birbirine tutturmak. Yazı yazmak da kelimeleri çatmak değil midir?
Başa yazma, yemeni, çatkı gibi şeyler bağlamak.
Kaşları birbirine yaklaştırarak yüze sertlik anlatımı vermek.
Bir şeyin zamanının iyice yaklaşması.
Sözle ya da yazıyla birine sert bir biçimde sataşmak.
Hoşa gitmeyen, üzücü, sıkıntı verici bir durumla ya da insanla karşılaşmak.
“Nereden çattık bu adama?” gibi.
Çatışmakta da başka bir anlam yüklü:
Karşı karşıya gelerek birbirine vurmak, vuruşmak, dövüşmek. Anlaşmazlık sonucu tartışmak ya da kavga etmek, birbirine düşmek.
Sözler, savlar, davranışlar ve tutumların birbiriyle çelişmesi, birbirini tutmaması, birbirini çelmesi ve birbirine aykırı olması.
“Dün söylediği ile bugün söyledikleri çatışıyor” gibi. Buradaki anlamı, güncel siyasetle bağlantılı biraz.
Kavga etmeden, paylaşarak ve çekişmeden farklı kültürlerin ortak bir çatı altında yaşaması üstüne ciltlerce yazı yazılabilir. Ama beceremiyoruz.
Barış ve savaş kelimelerinin de anlamları farklı. Kökenbilim (Etimoloji) sözlüklerinde türlü açıklamaları var. ‘Bar/Var’ yani ‘gitmek’ten türediği konusunda iddialar var. Birlikte gitmek, uzlaşarak ayrılmak gibi…
Savaş ise, sav- kökünden. Savmak, savuşturmak.
Görüyorsunuz, kelimeler ne kadar hareketli ve renkli.
Derler ki “Türkçe değil mi, istediğin yere çek!”
Aslında nesne olan ‘çekilen’ değil, özne olan ‘çeken’ önemlidir. Yani insan faktörü.
Cümlenin öğelerinde nesneden çok özne önemlidir. Nesne yardımcıdır. Dilerim memleketin asıl özneleri, yardımcı nesnelerine yenilmez de eylem olumlu anlamda çatılır. Fiil çatısı işteş olursa öznesi de paylaşımcı olur.
Bıçak, ekmek de doğrar adam da… Öznesinin yapısına göre değişir. Katil, Arapça’da ism-i fail veznindedir. Türkçe eklemeli, Arapça çekimli diller grubundadır. Yani Türkçe kelimeler çekilmez ama oraya buraya çekenler olabilir.
Çatı diyorduk. Konumuz bu. Okulumuzun spor salonunun çatısı, her yıl kuvvetli bir yağmur yağdığında akar da akar. Yıllardır şöyle usta bir çatıcı bulup da tamir ettiremedik. İhale üstüne ihale ama çatıcı gidince yine kovalarla yağmur damlalarının peşinden koşturmaca.
Çatıyı bir çatabilsek birçok sorun düzelecek de…
Bir de katı meselesi var ki evlere şenlik. Bu da sandığınız gibi çatı katı meselesi değil. Katı atık meselesi. Hadi sulu atıklar kendiliğinden toprağa karışıyor da katıların bertarafı meselesini çözemedik gitti.
Her şeyi atıyoruz da nasıl yok edileceği konusunda henüz sağlıklı bir çözüm bulabilmiş değiliz.
Örneğin; Ödemiş’in katı atık sorunu hala çözülmedi gitti.
Herkes, her yere her şeyi döküyor.
Geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili gazetemizde iki haber yayınlandı. Biri İzmir BŞB’ye ait çöp temizleme aracı ile ilgili, diğeri de vatandaşın konuya duyarsızlığı ile ilgili idi.
Ben de geçtiğimiz günlerde bir arkadaşla birlikte Ödemiş’in güneyindeki tarlalarda şöyle bir gezi yapalım dedim. Resimde de görüldüğü gibi eski eşyasından kurtulmak isteyen vatandaşlar, atmışlar da atmışlar. Koltuktan tutun da tuvalet taşına kadar.
Bu dünya, sadece bizim değil. Bu dünya, hem diğer canlıların hem de gelecek kuşakların. Elimizdekini oraya buraya atarak doğayı kirletemeyiz. Buna hakkımız yok.
Ama bu sorunu nasıl çözebileceğimiz konusunda da akıl yürütmemiz lazım.