Canımızı YAKAN Yine 'Can' Dediklerimizdir!

Bu konu, çok türlü irdelenebilir. Aile tarafından alınabilir mesela ya da arkadaş-dost kısmından hatta çoğunlukla da...

Bu konu, çok türlü irdelenebilir. Aile tarafından alınabilir mesela ya da arkadaş-dost kısmından hatta çoğunlukla da bu başlığın en vurucu yanı aşk tarafıdır.

Ben, önce aşk yönünden almak istiyorum. Aslında karakterler farklı olsa da dostlukta da hemen hemen aynı kelimeleri kullanıyoruz. Biraz şiir tadında biraz da deneme misali yazalım bakalım. Buyurun efendim, isterseniz birlikte okuyalım!

“Bu kez son, bir daha kimseye inanmam, bundan böyle kimse benden iyi olmamı beklemesin. Aşkmış, sevdaymış, dostlukmuş hepsi hikaye, bunların hepsi aynı!”

Yukarıdaki serzenişi ve dahi benzerlerini kim bilir kaç kere söylemişizdir.

Hatta sevdiğimiz yüzünden kırdığımız dostumuza kaç kere “Evet, bu son” diye sözler vermişizdir!!!

Her yara aldığımızda ilk önce kendimize söz vermedik mi?

Ve sonra en yakınlarımıza. Ama sonuç? Ve çoğumuzda tarih, hep tekerrür etti!

Umut taciri olmak, zamanın hastalığı bana göre. Küçük hesaplar, anlık hazlar ve bencilliğin en üst noktası. Oysa yapmamalı, kırmamalı “can” kalbini, peki kırdığını yapıştırabilir misin ki?

Ve kaç kere kırıp ve kaç kere yapışır mı diye deneyebilirsin ki? Bir, üç, beş.

Sen buradan yapıştırdığını sandıkça diğer taraftan çatlar kalbinin bir parçası!!!

Her kırılan kalp, başka onarılmazlar çıkarır. Ve sen bağışlandığını düşündükçe,

Aslında o sensizliğe çoktan yelken açmıştır. Ve yakmadan, yıkmadan gitmektir “sana rağmen” niyeti. Ve sen, tam her şey yoluna girdi diye düşündüğünde. Doğrudur! “Yola giren canını yaktığının kendisidir!”

İşte bu; senin en umut bağladığın andır ki onunsa umudunun bitişinin başlangıcıdır!

Oysa yola bakın nasıl çıkılır; Önce sözler umutlandırır insanı, sonra bakışı tamamlar her bir sözün yerini. Eller ve dudaklar, mühürler söylenilen her bir aşk hecesini.

Sonra umudun olur. Sözü, gülüşü, bakışı, dokunuşu yakar seni, güvenirsin.

“Ben varım” artık der! “Sevgilim” der, “Canım” der, “Karım” ya da “Kocam” der, “Ömrüm” der, “Dostum” der! Hoyratça kullanır her bir kelimeyi. “Ben bunlarla nelere sebep oluyorum”u düşünmeksizin!

Ve her bir ifade, umut salar karşı tarafın her bir yerine; beynine, kalbine, ruhuna.

Bu, öyle bir histir ki “Bu kez son”, hatta “Aradığımı buldum” da dedirtir farkında olmadan.

Ve ne acıdır ki sonrasında öğrenirsin sözlerle dokunmaların uyuşmadığını, bakışlarla dilden dökülenlerin kaynaşmadığını.

Ve hızla sona yaklaşırsın, sen istemesen de yaklaşırsın! Ve bakın aşamalarda neler yaşarız!

Önce gülümsemeni kaybedersin. Ardından sözlerin tükenir, konuşmaya derman bulamazsın. Sonra kendine kızarsın güvendiğin için. İyi niyetinle, sevginle alt edildiğin için ve sonunda seni ayakta tutan UMUDUNU kaybedersin!!!

Çırpınsan da uluorta sızlanıp ağlasan da öldüm sanırsın ya o zamanlar.

Aslında ne sen ölürsün ne de o uslanır!

Bile isteye birinin umudunu elinden almak, bana göre aşkta da işte de dostlukta da zalimliktir! Aşkta kadın ve erkek, “Adam gibi” sevebilmeli. Dostlukta egolar, bencillikler değil “sahici” olunmalı.

Zor değil aslında. Ya umut olmamalı insana ya da olunmuşsa da yiğit olup sözünde durmalı. Kimse değil de can dediklerine sırtını dönemeyeceğini anlıyorsun ya aha işte o yakıyor insanın ciğerini!

Hayatım boyu hayal beslemedim yüreğimde ama hep hayal ettim. Umut tacirliği yapmadım kimseye ama umudum hiç bitmedi! Ve kimsenin olmazına olur demediğim gibi kimsenin de yanlışında gözünün yaşına bakmadım. Keşke bizim gibilerden şöyle epeyce olsa da kelebek etkisiyle biz de burada kanat çırpınca şu umut taciri şahsiyetsizler hak ettiklerini bulsalar.

Bugünlük de bu kadar. Çok yakında bir yazı dizisine başlıyorum. Şu anda onun meyveleri için birikimler içindeyim. Görüp okuyup anlayacaksınız ki kimse, hiçbir yerde kalıcı değil. Umutlar ya da tehditlerin üzerinde de adı “İlahi adalet” olan bir güç var!

Huzur ve şansla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme