CANIM FEDA OLSUN SENİN YOLUNA
'Tebessüm güzel bir temenni, küçücük bir iyilik de sadakadır…' Hz. Muhammed Mehmet Akif Ersoy'un 'Kocakarı İle...
‘Tebessüm güzel bir temenni, küçücük bir iyilik de sadakadır…’ Hz. Muhammed
Mehmet Akif Ersoy’un ‘Kocakarı İle Ömer’ şiirini bilir misiniz? Özay Gönlüm’ün ninesine yazdığı mektupları gibi dupduru su gibi alır bizi sürükler atar bir yerlere… Sevgiye, adalete, merhamete dayalı satırlara bu demler bir ben miyim hasret?
“Öyle şey olur mu yazar hanım? Hepimiz zurnayız” diyorsunuz, tahmin ediyorum. Öyleyse haydi ver elini çıkalım bu sefer gönül yolculuğuna bakalım neler duyacaksınız, size yumurtlayacaklarım var.
Efendim kendisiyle bir sohbet esnasında tanıştığımız Kübra Dinçer namı diğer Hürriyet Hanımefendi’den çok etkilendim. Ben kendimi Yetiş Abla zannederdim fakat o benden daha Yetiş Abla çıktı. Kendisine bir başka hayranlığım da özel hayatındaki acı ötesi ıstıraplarına namaz kılarak ve insanlığa hizmet ederek çözüm bulmuş olmasıdır. Bir yuvanın dağılması, bir evladın vefatı ateşten gömlek olsa gerektir. Sevgili Kübra hocahanım, bu gömleği giymiş. Ne ilginçtir ki yüreğindeki o kor ateş, dışarıya nur ışık huzmesi olarak yayılıyor. Maşaallah… Böyle nadide bir hanımefendinin davetlisi olarak katıldığım Kutlu Doğum Haftası Programı’nda (14-20 Nisan) Prof.Dr. Muhsin Akbaş Beyefendi’nin Peygamber aşkı, Müslüman ahlakı üzerine konuşmalarına bayıldım. Müslüman’da olması gereken en önemli niteliğin güvenilir olmak olduğunu bize anlatan Sayın Akbaş, peygamberimizin ‘el-Emin’ Muhammed olduğunu yani düşmanlarının dahi kendisine en kıymetli eşyalarını teslim edecek kadar güven telkin ettiğini söyleyince halimizi düşündüm. Sahi sevgili okur, ahlaken ne haldeyiz değil mi? Düşmanımızı bırakalım, dostlarımız bize güveniyor mu?
Sözümüz namusumuz mu? Yeminimiz yasamız mı?
Herkesin önünde Allah arkaya dön bir abdest boz yallah mı diyoruz? Cevabını bana ya da başkasına vermene gerek yok. Cimcikle kendini ve özeleştirini kendi benliğine yap, lütfen.
Bir şekilcilik, bir şakşakçılıktır gidiyor. Bizzat yakinen tanık olduğum riyakarlıkları burada anlatmak istemiyorum. Keramet kavukta mı diye sorarak yetineyim…
Muhsin Akbaş, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı’dır. Konferansı sırasında Yunus Suresi 100.Ayet’e vurgu yaparak aklımızı başımıza almamızı hatırlattı. Ayet şöyle: ’Aklınızı kullanmazsanız pisliğe bulaşırsınız…’
Kuran-ı Kerim bizi her zaman sorgulamaya davet eder ve güvenir hakikatli kişilikli bireyler olmamızı öğütler.
Bendeniz de bu öğüde binaen tam hocaya şu soruyu yöneltmek üzereyken ahanda bir baktım hoca cevabı yetiştirdi. Sorum: Hocam, hicri takvim gereği hep on gün önceden andığımız peygamberimizin doğum günü neden ve niçin hep 23 Nisan Milli Bayramımıza denk getirilir ki?
Hoca,’Bazı aklı evveller Kutlu Doğum Haftası’nın siyasi bir karar olduğunu zannediyor. Oysa Hz. Muhammed, 12 Rebiülevvel 20 Nisan 571 tarihiyle dünyayı şereflendirmiştir. Sırf siyasi karar düşünülmesin diye 23 Nisan değil, 14-20 Nisan günleri arasında Peygamberimizin mübarek doğum günü anılır. Aslında bu anma 1989 yılında Prof. Dr. Hüseyin Hayri Bolay ile başlamıştır.’
Aklı evvel olduğum, soru cevap bağlamında açığa çıkmış oldu sanırım.
Hocama biraz kırıldım. “Bu soruyu soranlara aklı evvel diyorsunuz da sevgili hocam yıllardır dini siyasete alet edenlere kul hakkını yemek için yolsuzluk hırsızlıkla aynı şey değildir yahuuu diyenlere, hacı hoca geçinenlere neden Cingöz Recai demiyorsunuz o zaman” diye sitemlerimi de bizzat belirttim. Programda değil, daha sonradan… Öyle uhrevi, manevi bir ortamda olay çıkarmak istemem. Hocam da eminim beni anlayışla karşılayacaktır. Ümit ederim ki bu yazımı da okuyordur. Eh ne yapalım, aşk ağlatır dert söyletirmiş, ne dersiniz haksız mıyım, hımm?
Hocamız, dünyaca ünlü psikolog filozoflardan örnekler vererek çocukluk yıllarının çok önemli olduğunu, özellikle ilk çocukluk denilen 0-7 yaşa vurgu yaptı. Anneler babalar aman dikkat!
Güven duymak istiyorsak, sevgi bulmak istiyorsak önce kendimize bir bakalım.
Peygamberimizin saçı sakalıyla değil güvenilir, emin, güzel ahlaklı olmasıyla ilgilenelim. Hatırlayınız, daha önce bu Hayalhanem köşemde ‘Sümük-ü Şerif’ yazısını yazmıştım. İslamiyet öyle muazzam bir din ki sümükle, sakalla, şekilcilik ve şakşakçılıkla asla kirletilemez. Güneş balçıkla sıvanmaz. Eden kendine eder, amanın…
Sevgili gönül dostlarım, bugün umarım burnunuza mandal takmak gereğini duymadan yazımı okudunuz. Gönül soframıza katıldınız. Her şey aziz peygamberimizin güzel ahlakı edebi ile şekil kazansın. Gül ver gülü ver, ne olur dikenini batırma; biz O’nun ümmetiyiz.