• Haberler
  • ihale
  • Bülbüle küllük kargaya güllük yakışır mı?

Bülbüle küllük kargaya güllük yakışır mı?

Bazen bir sözümüz komedi olsun, güldürsün, bazen bir ilaç gibi gelsin, dindirsin ağrılarınızı bazen de hüzünlendirsin...

Bazen bir sözümüz komedi olsun, güldürsün, bazen bir ilaç gibi gelsin, dindirsin ağrılarınızı bazen de hüzünlendirsin yüreğinizi ki kalbinde sızısı olanlar gülerken bile gönülden ağlayanlar var aramızda. Kimi zaman esnafla, kimi zaman sokakta karşılaştığım hanımlarla ayaküstü de olsa sohbet etmeye çalışıyorum. Her hayat bir keşif, her yürek binbir hikayeye ev sahipliği yapıyor. Tek bir sevgi sözü, bir gülüş kendimizi daha mutlu hissetmemize vesile oluyor. İnanın biz de her zaman Şam şekeri değiliz. Teselliyi kişilerde değil de Yaradan’da aramasını en keyifli anımızda bile unutmamız gerekiyor. Biz aslında sonsuzluğa aidiz. Bu dünyada da göz açıp kapayıncaya kadar geçen göreceli zaman içerisinde sadece bir misafiriz.

Misafirlik kalıcı değil, dertler kederler gibi… Şu an seni üzen kim bilir neler yaşadın, yaşadığın her şey maziye anılara hatıralara kaydoldu. Aynı sıkıntıyı hüznü saatler sonra, gece yarısı tekrar düşündüğünde ıssız sokağın gece lambası ışığında daha da farklı düşüneceksin. Kızdığına, kırdığına belki de pişman olacaksın, haydi geç olmadan önce kendinle sonra çevrenle barış… Hayat, her şeyi ile insanla güzel…

Şimdi şu metni okuyanların bazıları diyordur ki bu yazı nereden çıktı? Cevap vereyim, gönlümün derinliklerinden…

Yazı tarzı biraz farklı oldu. Bu farklılık aslında yüreğimizdeki hayata dair açılan pencereler ile alakalı… Her bir pencerenin farklı misyonu var. Amaç avcılık, neyi kimi avlamalıyız? Herkesi… Kelimelere tutunarak neredeyse taklalar atıyoruz, attırmaya çalışıyoruz. Her yazı, her okuma aslında bir halden bir hale evrilmek daha iyi olmak adına tekamül etmektir. Bu tekamül yolculuğunda sevinçler de acılar da gelip geçici, kalıcı olan ise bizim yaşadıklarımıza verdiğimiz tepkiler ve söylemler… Bir olayı birkaç şekilde yaşamak ve anlatmak gücüne sahibiz aslında… Ben kendimce size yazıyı kullanarak hayat yolculuğunda tek tip olmayın bir bakışın bir fikrin esiri, kölesi olmayın diye kendimce çırpınıyorum.

Herkes kendisine yakışanı seçecek, bülbül güllükte karga küllükte olacak. Lakin öyle güller var ki küllükte ömür törpülüyor. İmtihanın da böylesi dedirten cinsten… Böylelerine Eyüp Peygamber’in engin sabrını dilerim.

Ödemişimde çöpten bulduklarıyla pazarın artıklarıyla karnını doyurmaya çalışan pek çok kişiye tanık olduktan sonra nice şeyler değişmiş dedim. Eski zamanlarda böyle şeylere izin verir miydik? Daha doğrusu aç, açık kişiler kalır mıydı?

Eskileri hatırlıyorum; sadaka, zekat paylaşımlarına özen gösterilirdi. Her mahalle bir büyük aile gibiydi. Gerek ilim ve irfan gerekse de maddiyat bölüşülür paylaşılırdı.

Köprünün altından çok sular akmış ya da ben eski zamanlarda kalmışım. Bazen gerçekleri kabul etmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor, sizce de öyle mi?

‘ Geceleyin bir ses böler uykumu, içim ürpermeyle dolar nerdesin…’ Ahmet Kutsi Tecer, ‘Nerdesin?’ şiirinde ne güzel sormuş. Ben de kendimce arıyorum, güzel olanı iyi olanı ahde vefalı olanları… Siz hayatta neyi arıyorsunuz, gönlünüzün muradı ne ki? Başkalarına dokunmayan, faydalı olmayan hayat, hayat mı?

Komşumuzun liseli kızı, geçen bizdeydi. Osmanlı’da sadaka taşlarını hatırlattı. Eskiden sadakaların, zekatların özel bir yeri varmış. İhtiyacı olan ihtiyacı kadarını alır, başkalarını da düşünürmüş. Edebe, saygıya, fedakarlığa hayran kalmamak mümkün değil.

Bir takdir de böylesi liseli gençlere olsun. Maşaallah…

Ödemişli öğretmen ve yazar Ayhan Dayan’ın ‘Kır Korkularını‘ isimli kitabını tavsiye ediyorum. Kıralım korkularımızı, yıkalım bencilliklerimizi, aşalım nefis engellerini, ne dersiniz sevgili dostlar?

Bugün hiç karşılık beklemeden kime ne faydam dokundu sorusuyla yastığa başımızı koyalım mı? Her şey bir adımla başlar. Ümitle, inançla hoşça bakınız zatınıza.

Bakmadan Geçme