Bıyık, sakal ve fes üstüne

Gençliğimizde üç tür 'subliminal/örtükmesaj' bıyık vardı: Badem, Stalin ve Hilal! Yaşamında İslam'ı referans alanlar dudağın üst...

Gençliğimizde üç tür ‘subliminal/örtükmesaj’ bıyık vardı: Badem, Stalin ve Hilal!

Yaşamında İslam’ı referans alanlar dudağın üst kısmının alındığı traşlanmış ‘badem’ bıyığı, sosyalist solcular Sovyetler Birliği’nin Gürcü lideri Stalin’in bıraktığı gibi üst dudağı tamamen kapatacak şekilde pos bıyığı, milliyetçi sağcılar da hilal görüntüsü verecek kadar aşağıya indirilmiş bıyığı tercih ederlerdi.

Şimdilerde ne Almanların faşist lideri Hitler’in bıraktığı gibi ne de Amerikan film yıldızı Clark Gable veya bizim Ayhan Işık gibi bıyık bırakan kalmasa da Sovyet liderleri Lenin ve Troçki gibi çenede sakal bırakmak bir dönem Türkiye’de ‘keçi sakalı’ diye küçümsense de şimdilerde siyasi görüş ayırmaksızın çeşitli kesimler tarafından moda yapılmış durumda.

Şu sıralarda da sakal bırakmak gençlerde moda oldu. TV dizilerinde rol alan başrol oyuncuları da sakal bırakma modasının öncüleri gibiler. Malum şimdilerde tarihi diziler moda ve tarihi kişilikler de sakallı. Tarihi kişiler sakallı olur da gençlik onlardan geri kalır mı!

Bıyık ve sakal kimi erkeklere yakışıyor ama gerçekten insanı itici gösteren biçimleri ile de sık sık karşılaşabiliyoruz.

Sakal ve bıyık konusunda Müslüman ülke ve çevrelerde bir hassasiyetin olduğunu biliyoruz.

İnternet ortamındaki çeşitli İslami kaynaklara baktığımda bıyık bırakmanın fıtrat (yaratılış) gereği olduğu çerçevesinde görüşler var. Bu tür sitelerin çoğunda bıyığı korumanın ‘faziletli/erdemli’ olduğu belirtiliyor. Bu tip sitelerdeki bazı yorumculara göre de bıyığı tamamen kesmek mekruh imiş yani yasaklanmış.

Bir yorumcu, fese karşı olmanın Osmanlı’ya karşı olma ile eşdeğer olduğunu iddia etse de son dönemin gündemini işgal eden ‘fes’ konusunda da çeşitli kaynaklarda çeşitli bilgiler yer alıyor. İster sarık, ister fes isterse şapka olsun… Benim bildiğim bunların hepsinin insan eliyle yapıldığıdır. Yani hepsi beşeridir.

Konuyla ilgili kaynaklarda tarihsel bir gezi yapacak olursak, giyim konusundaki ilk devrimin Padişah II. Mahmut zamanında yapıldığını görüyoruz. 1826 yılında alınan kararla o dönemin yaygın giysisi olan sarık ve cüppenin yasaklandığını anlıyoruz. Devlet memurlarına, ilk kez II. Mahmut döneminde fes, pantolon ve ceket giyilmesi zorunluluğu getirilmiş.

Yasaklama yeniçeriliği ocağının kaldırılması ile bağlantılı. Yasağı işiten Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa; Tunus’tan alınan fesi, tayfalarına giydirmiş. İstanbul’a geldiğinde, tayfalarıyla birlikte padişahın huzuruna başlarında fes ile çıkınca, II. Mahmut, fesi çok beğenmiş ve eski başlıkların atılıp, yerini fesin almasını emretmiş.

1832 yılında bir genelge yayınlayıp tüm ordu mensuplarının fes giymelerini zorunlu hale getirmiş.

Tepkileri ve karşı çıkışları siz tahmin edin. II. Mahmut, devlet memurlarına fes kullanımını zorunlu tuttuğunda dönemin din adamları “Sarığımızı çıkartmayız!”, “Bu ecnebi başlığını kabul etmeyiz!”, “Kahrolsun fes!” diye bağırarak fesin gâvur başlığı olduğunu belirterek, fes takmayı reddetmişler. Bunun üzerine II. Mahmut fesin “dinen caiz olduğunu” belirten fetvalar yayınlatmak zorunda kalmış.

Sultan Abdülmecit de bütün memurlara pantolon giymeyi zorunlu hale getirmiş. Kendisi de kravat takarak, Osmanlılarda kravat takan ilk padişah ünvanına sahip olmuş.

Şapkayı da Türkiye’ye ilk getiren, Beyaz Ruslar olmuş. Beyaz Ruslar 1900’lerin başlarında İstiklal Caddesi’nde, şapkacı dükkânı açarak yaptıkları şapkaları, azınlıklara satmaya başlamışlar. İlk şapka takan Türk’ler de Abdülhamit’in istibdat yönetimi nedeniyle Avrupa’da yaşayan jön Türkler olmuş.

Giyim-kuşama ilişkin son noktayı da Mustafa Kemal Atatürk 24 Ağustos 1925 tarihinde, Kastamonu’da, belediye binasının balkonunda, elinde Panama şapkasıyla, halkın karşısına çıkarak koymuş.

Şapka bir dönem uygarlık, çağdaşlık ve laiklik ölçüsü içinde değerlendirilmiş. Şapka ile başlayan ve ardından giyim kuşama yönelik yapılan bütün müdahaleler Türkiye’nin ilericilik-gericilik tartışmalarının ana harcı olmuş. Anlaşılacağı gibi bıyık şekilciliğinin öncülleri varmış. 200 yıldır bu giyim kuşak ve sakal bıyık ile uğraşmışız.

Şurası bir gerçek ki giyim kuşam ve sakal bıyık gibi aksesuarlara zaman zaman din adına karşı çıkılmış. Osmanlı’ya fes ve mehter üzerinden, İslam’a da sakal bıyık ve sarık cüppe üzerinden bakarsak bir arpa boyu yol alamadığımızı söyleyebiliriz.

“Allah kesmemizi isteseydi sakal ve bıyık vermezdi” diyenler var!

Eğer olaya böyle bakarsak, o zaman “Allah isteseydi Karadeniz ile Marmara’ya ikinci boğaz geçişi koyardı” diyebiliriz. Veya “Allah insanların uçmasını isteseydi kanat takardı; uçağa binmek günahtır” demek gerekirdi.

Bakmadan Geçme