Bir zamanların fenomenleri
Gladyatör kelimesi, ilk oyunlarda “gladius” adlı bir tür kısa kılıç kullanılmasından gelmiştir ve zaman içinde tüm...
Gladyatör kelimesi, ilk oyunlarda “gladius” adlı bir tür kısa kılıç kullanılmasından gelmiştir ve zaman içinde tüm dövüşçülere isim olmuştur. Genel görüşe göre gladyatör gösterileri Romalılara inanç, gelenek ve sanat gibi birçok konuda örnek aldıkları Etrüsklerden geçmiştir. Bu dövüşler; önceleri ölen kişiyi onurlandırmak, onun ruhunu teskin etmek için düzenlenen ve sonu mutlaka ölümle biten cenaze oyunlarıydı. Eskiden önemli bir ritüel olan bu dövüşler, M.Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında Roma oyunlarına eklendi. M.Ö. 105 yılında alınan bir kararla gladyatör dövüşleri, resmen halkın eğlence aracı olarak tanındı ve yasal olarak düzenlenmesine karar verildi. Roma fetihleriyle beraber bu gösteriler; Anadolu, Suriye, Yunanistan, İspanya ve Afrika’ya kadar tüm Akdeniz dünyasına yayıldı.
Önceleri gösterilerde esirler, kürek mahkumları, köleler yer alırken daha sonra ölüm cezasına çarptırılan kişiler gösterilerde acımasızca dövüştürülmeye başlandı ve oldukça rağbet gördü. İlerleyen zamanlarda eski askerler, para ve ün kazanmak isteyen kişiler de sahnede görülmeye başlandı. Bazen soylular, atlı sınıfa mensup kişiler hatta senatörler bile kendilerini kanıtlamak için müsabakalara katılırdı.
Savaşçılar, gelişigüzel bir silah alıp karşısına alelade biri seçilerek nizamsız bir şekilde arenaya çıkmıyorlardı. Her şeyi kurallar şekillendirirdi. Gladyatörler; güçlerine, yeteneklerine ve deneyimlerine göre çeşitli sınıflara ayrılıyorlardı. Bu sınıfların kullandıkları silaha, geldikleri yere, özelliklerine göre farklı isimleri vardı. Ayrıldıkları sınıfa göre belirli silahlar ve belli dövüş stilleri konusunda uzmanlaşırlardı. Arenada taktıkları miğfer, kullandıkları zırh ve kalkan dahi ait oldukları sınıfı işaret ederdi. Hepsinin ayrı bir adı vardı. Ağ atarak dövüşen gladyatöre “retiarius”, Trakyalı olanlara “tharaex”, savaş arabası üzerinde dövüşene “essedarius”, ok atarak dövüşene “sagittarius” adı verilirdi. Bunların karşılaştığı sınıflar da belliydi. Uygun olmayan sınıflardan kişiler, birbirinin karşısına çıkarılmazdı.
En popüler gladyatör türleri, çevikliğiyle dikkat çeken “tharaex” ve güçlü vücuduyla öne çıkan “murmillo” idi.Bu iki dövüşçü arasındaki karşılaşmalar, imparatorları bile coştururdu. İmparator Titus da gösterilerde tharaex adlı dövüşçülerin tarafını tuttuğunu göstererek halkla tam bir fanatik gibi hem sözle hem de el kol hareketleriyle karşılıklı atışırdı. Bu, halkla arasında bir yakınlık oluştururdu. Ondan sonra yerine geçen kardeşi İmparator Domitianus ise kibirli bir şekilde murmilloları desteklerdi ve bazen arenadaki dövüşe müdahale eder; murmilloya karşı mücadele eden dövüşçünün bilerek yenilmesini buyururdu. Bir keresinde saygısızca konuşmakla itham ettiği bir tharaex taraftarını aç köpeklerin önüne atarak cezalandırmıştı.
Bilinenin aksine gladyatörler, vahşi hayvanlarla savaştırılmazdı. Vahşi hayvanlarla gösteri yapan “venatores” ve “bestairii” adı verilen özel savaşçı sınıfları vardı. Oyunların açılış etkinliğinde yani gladyatör dövüşleri başlamadan önce geyik, deve kuşu, ayı, aslan, timsah, fil gibi yabani hayvanlar arenaya alınır; bu özel savaşçılar çeşitli şekillerde bunları avlarlardı. Tek bir seferde çok sayıda hayvan katledilirdi. Örneğin İmparator Titus, Colosseum adlı ünlü yapının açılışında 100 günlük bir şenlik düzenledi ve bu şenlikler boyunca binlerce vahşi hayvan, gösteri için öldürüldü. Bazı durumlarda vahşi hayvan gösterileri, hüküm giymiş kişileri cezalandırmak için de kullanılabiliyordu. Suçlular ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında Hıristiyanlığı kabul etmiş kişiler; aç bırakılmış köpeklerin, aslanların ya da ayıların önüne atılırdı.
İmparatorlar, gladyatör dövüşleri düzenlemeyi seviyorlardı çünkü bu, imparatorluğun gücünü ve zenginliğini sergilemenin en eğlenceli yoluydu. Ayrıca bu yolla halkın sevgisini kazanmak ve kalabalığın ilgisini politikadan başka bir tarafa çekmek de oldukça kolaydı. Böylece fakirler ve işsizler de eğlendirilerek isyan etmelerinin önüne geçilmiş oluyordu. Halk, coşkulu bir kalabalık halinde kadın erkek bu oyunları izlemeye bayılıyordu. Hatta kontrollü bir şekilde olsa da bazı imparatorlar bile bu coşkuya bizzat dahil oldular çünkü halkın övgüsünü kazanmak, kalabalık arasında popüler olmak, bir imparator için vazgeçilemez bir hazdı. İmparator Caligula, tabii ki yüksek önlemler alınarak arenaya iner; çok sevdiği ve desteklediği tharaex kılığında dövüşürdü. Ayrıca Titus, Hadrianus, Commodus gibi imparatorlar da bizzat arenada karşılaşmaya çıkan yöneticilere örnek verilebilir. Oyunlar; imparator istediği zaman, önemli bir olayı kutlamak için,önemli bir yapının açılışında ya da bir imparatorun ölümünden sonra düzenlenirdi. Genellikle yılda 10 ya da 12 kere yapılırdı.
Başarılı gladyatörler, günümüzün ünlü futbolcuları gibiydi. Duvarlara resimleri yapılır, çocuklar bunların kilden oyuncaklarıyla oynardı. Gladyatör teri ve kanı afrodizyak kabul edilir, bazı kokulara ve kremlere karıştırılır; bazı mücevherler gladyatör kanına daldırılırdı.
Filmlerde gösterildiği gibi gladyatörler, her zaman ölümüne dövüştürülmezdi. Oyunlara katılan gladyatörlerin beşinden ya da onundan ancak biri maç sırasında ölürdü. Dövüşün katı kuralları vardı ve karşılaşmayı eskiden gladyatör olan bir hakem yönetirdi. Taraflardan biri ciddi şekilde yaralandığında hemen müdahale ederlerdi. Bu hakemler, ellerinde kırbaç taşıyan oldukça saygın kişilerdi ve maçı durdurma yetkileri bile vardı. Bazen kalabalık, arenaya sırf efsane olmuş bu eski gladyatörleri görmek için gelirdi.
Gladyatörler, oyunlar için gladyatör okullarından kiralanırdı. Gladyatörleri burada tutmak ve eğitmek pahalı bir iş olduğundan güvenliklerine çok önem verilirdi. Eğitimlerde keskin metal silahlar değil, “rudis” adı verilen tahta kılıçlar kullanılırdı. Bu tahta kılıçlar, aynı zamanda arenada özgürlüğü için savaşan gladyatöre ödül olarak verilirdi. Bu, onun kölelikten kurtulmuş olduğunu gösterirdi. Köle bir gladyatör, özgürlüğünü kazanmak için 15 kez arenaya çıkmış olmalıydı.
Gladyatör okullarında bir dövüşçüye öncelikle rakibini ölümcül bir darbe indirmeden yenmenin yolları öğretilirdi. Böylece hem seyirciler kan görüp tatmin olacak hem de gladyatör hayatta kalacaktı. Eğer oyunlar için kiralanmış bir gladyatör arenada ölürse kira sözleşmesi bir satış sözleşmesine dönüşür; gladyatörü kiralayan kişi, bazen kira için verdiği ücretin elli katını ödemek zorunda kalırdı. Gladyatör eğitim okulları, uzun yıllar boyunca bu şekilde özel mülkiyetliydi. Ancak M.Ö. 73 yılında Spartacus ve gladyatör arkadaşlarının isyan etmesiyle devlet, bu okullarla daha yakından ilgilenmeye başladı ve savaşçıların devlete sadık olmaları sağlandı. Savaşçılar, sadece erkeklerden oluşmazdı. Sayıları çok daha az olsa da kadın gladyatörler de vardı. Bunlar, ünlü gladyatörlerden önce arenaya çıkıp kadın kadına karşılaşırdı. Halk, kadın dövüşçüleri de severek izlerdi.
Velhasıl bu ilginç ve tehlikeli dövüşler, uzun yıllar boyunca halkı oyalamak için düzenlenen şenliklerin en önemli parçasıydı. Ancak Hıristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru I. Konstantinos, 325 yılında gladyatör dövüşlerini yasakladı. Gayri resmi olarak bir süre daha devam eden bu dövüşler, sonunda tarihe karıştı. Bugün Roma’daki Colosseum, bu oyunları hatırlatan en önemli yapıdır ve milyonlarca turist tarafından ziyaret edilir.