Beklemeye dair
“Beklemek cehennemdir ama beklerim seni” demiş Shakespeare. Evet, beklemek bir cehennem. Hatta beklerken geçen her bir...
“Beklemek cehennemdir ama beklerim seni” demiş Shakespeare. Evet, beklemek bir cehennem. Hatta beklerken geçen her bir saniye, cehennemin günahı artan yedi katına denk. Bekledikçe kendine ettiğin eziyet, cehennemin her bir katı. Bunu bilerek beklemeye devam etmek de yanmanın başka bir yolu.
Adem ve Havva, cennetten dünyaya düştüler. Biri dünyanın bir ucuna, diğeri dünyanın öbür ucuna. İkisi de birbirlerini bulana dek kendi cehennemlerine düştüler. Birbirlerini bulana kadar geçen zaman; belki aylar, belki yıllar, belki de haftalar… Ama yine de beklediler.
Piraye, Nazım’ı bekledi mesela. Üstelik Nazım, kol saatinin kayışında Piraye yazıyorken Münevver’e şiir yazdığında bile. Yüreği başkasına değmiş o adama yabancı olana kadar. Nazım’ın kalbindeki evinin ışığı sönene kadar. Aşkından ölene kadar.
İşte beklemek, böyle acı bir tiyatrodur benim gözümde. Seyircisi ümit, perdesi gece, oyuncusu birine hasret… Yine de son sahnesine kadar sürüp gider. Birisi ölene, diğeri unutana kadar.
Ve ben diyorum ki,
“Beklemek, dünya gözüyle görebileceğim en güzel cenneti görene kadar yaşayacağım en kötü cehennemdir. “
Bakmadan Geçme





