Bedensel Bir, Beyinsel Yalnızsın!

Bugünkü yazımızı düne entegre ederek devam edelim. Öncelikle dünden kalan son paragrafları geliştirerek şöyle bir hatırlayalım....

Bugünkü yazımızı düne entegre ederek devam edelim. Öncelikle dünden kalan son paragrafları geliştirerek şöyle bir hatırlayalım.

“Global yaşamda paranın gücünü tam keşfedememiş olsak da (!), “insan biriktirmiş olmanın gücünün” paradan daha büyük kuvvet olduğu “gözlem tecrübelerimizle” sabitlenmiştir. Tecrübe sonucumuz da der ki; insana yapılan yatırım en kazançlı olanıdır.

Davranış şekillerinin hepsini yaşarken öğreniriz. Her bir hareketimiz; ailemiz, eğitimimiz, algımız, insanlığımız, vicdanımız ve inancımızın yansımasıdır.

Son yılların ortak tek hastalığı da “anlaşılmadığımızı düşünmektir”. Dinlemediklerinden ya da anlatamadığımızdan. Sonrası da zaten kopmalar ve yalnızlıklar. Kadın kocadan şikayetçi, koca kadından, evlat hepsinden derken doğru konuşmak, zamanında konuşmak, dokunarak ya da ses tınısı uygun şekilde konuşmak diye böyle bir sürü ve daha önce duymadığımız ya da duysak da dikkat etmemiz gerektiğini bilmediğimiz argümanlar çıkıyor.

“Ula biz Tanrı’nın verdiği nefesi nasıl en ahlaklı şekilde tüketiriz diye düşünürken şimdi de bir sürü şey çıkardın Kuzeyli” (!)Yeminnen ben çıkarmadım (!) vallaaa.

Geçmiş zamanda kadın erkeğinin sözünden çıkmaz, her dediği onun için kıymetliydi. Neydi nedenleri? Sevdiğinden, zoraki, görgüden ya da töresi gereği susar ve uyardı. Zaman içinde erkek bu ağırlığının kıymetini bilemeden yaşamaya, kadınsa değersizleştirilmesinin sonucunda kendini bulmaya başladığında da çatışmalar başladı. Çünkü kadın gördü ki severek boyun eğdiği “adam nezdinde” değersizleşti. Adam da her şeyine evet diyen kadının heyecansız tavrından bıktı.

Konuşmalar azaldı. Konuşulsa da dinlemek ve anlamak adına değil, daha sonunu beklemeden cevap vermek adına nefesler tükenir oldu. Ortak paylaşımlar azaldı. Çok olduğunda da ya derin bir sessizlik ya da derinden güçlü bir kavga bitirdi aynı havayı solumayı. İşin ilginç yanı şikayet eden de iki taraf, şikayet ettiğini kendi uygulamayan da yine iki taraf.

Teknoloji hayatımıza girdikçe yalnız yaşamaya daha meyilli olduk. Sanal insanlar ve sanal hayaller, reel zamanın katili haline geldi. Hoşumuza da gitti yavaştan yavaşa. Toplumun var olan değerleri yüzünden nefesimizi tutarcasına sahtelikler için yaşarken; seviyor muş, dinliyor muş, anlıyor muş, yardım ediyor muş gibi muşlarla yaşar olduk.

Yanınızda kim olursa olsun, söylediğinizi söylediğiniz gibi anlama durumu yoksa “bedensel bir” , “beyinsel hep yalnızsınızdır”.

Bir de “ruh ikizimi buldum” nidaları var. Buna hiç yorum yapmayayım. Komik geliyor bana çünkü (ha bu arada güzel dostluklar, evlilikler, aşklar yaşayanların hele hele bu zamanda, alınlarından saygıyla öpmek lazım. Zoru yürekleriyle başarmışlar demektir.)

Geldiğimiz şu nokta göstermiştir ki her ne olursa olsun yalnız yetebilmeyi becerebilmeliyiz artık. Kimin gerçekten sevdiğine, kimin dürüst olduğuna, kimin seni üzmeyeceğine emin olmakla uğraşmayı boş ver. Kendine yetmeyi öğren. Sen doğru olmaktan vazgeçme. Sevmekten de inanmaktan da aşkla yanmaktan da vazgeçme.

Sevilirsen şansına, sevilmezsen al sana bir tecrübe daha. Ama şuna da dikkat etmeli insan: Aynı hatayı defalarca kez yaşıyor olmak, iyi niyet ya da sevgi asla değil, tümüyle aptallıktır. Bunu da aha buraya not ettim (!)

Mesela bak ben ne yapıyorum biliyor musunuz? Gelmek istemiyor mu etrafımdakiler; tek başıma yemek yemeğe gidiyorum, alışverişe, sinemaya, yürüyüşe ya da o gün ne yapmak istiyorsam onu yapmaya çalışırım. Ha kimse eşlik etmek istemiyor mu benim yanıma, bu durumu zaten sorun etmem. Kendimle zaman geçirmek, başkasının stresli haliyle zamanımı köreltmekten kat be kat iyidir.

Siz istemeseniz de çevrenizdekiler, bazen sizi kendinizle baş başa bırakabiliyorlar. İşte bunu sorun etmeyin, yaşadığınız “AN” ları mümkün değil bir daha yaşayamazsınız. Kendinizle vakit geçirmeye, kendinizi tanımaya, geliştirmeye, hobiler edinmeye ve bana soracak olursanız da yaşadıklarınızı yazarak geleceklere bırakmaya çalışınız. Kitap olması şart değil, dijital bloklarda yayınlayınız mesela. Farklı uğraşlar, size farklı kapılar açacak ve de farklı dostluklar kurmanıza vesile olacaktır.

Her ne olursa olsun yalnızız, bir zaman sonra herkes kendi köşesine çekilir ve sen kendinle baş başa kalırsın. İşte kendinle konuşacağın şeylerin yoksa işte o vakit yaşadığın her anı haybeye geçirdin demektir.

Bir söz vardır bilirsiniz, “Seversin kavuşamazsan aşk, kavuşursan filozof olursun” diye (!) yani hayatı nasıl sağlık ve huzurla yaşayacaksanız öyle geçirin. Filozof oldun mu gerisi kolay, yarı delisin (!) ama aşıksan vay haline (!) (!)

Ne demiş Nazım Hikmet;

“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istemezsin dünyadan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?”

Olanı olduğuyla kabul et, olmuyorsa da daha iyisi olacağından ya da senin hayrına olmayacağındandır diye düşün. Unutma, en yakınların bile akşamları kapılarını kapatıp evlerine çekildiklerinde sana kalan sadece kendinsin. Bir de yanında olduklarını sandıkların!

Yarın görüşmek üzere, şansla ve sağlıkla kalınız inşallah.

Sevgiler…

Bakmadan Geçme