Az bilinen önemli bir tarikat

Tarikatları ve tasavvuf kültürünü anlatan kitaplarda adına pek rastlanmayan hakkında çok fazla yazılıp çizilmeyen bu tarikat,...

Tarikatları ve tasavvuf kültürünü anlatan kitaplarda adına pek rastlanmayan hakkında çok fazla yazılıp çizilmeyen bu tarikat, Anadolu Selçuklu dönemi ve Osmanlı’nın kuruluş devrinde halk arasında oldukça yayılmış olan Vefaiyye Tarikatı’dır. Bu bakımdan Türk tasavvuf Tarihi ve Anadolu’nun dini yapısının şekillenmesi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Vefaiyye, 12. ve 15. yüzyıl arasında Irak, Suriye ve Anadolu coğrafyasında etkili olmuştur.

Tarikat, 1026 yılında Irak’ta doğmuş olan Seyyid Muhammed Ebu’l-Vefa el-Bağdadî tarafından kurulmuştur. Babası, ailesiyle Irak’ın Zabala bölgesinde yaşarken seyyidlerin uğradığı bir takibat üzerine Kusan’a gitmiş ve burada yaşayan Benî Nercis adlı bir Kürt Kabilesi’ne sığınmıştı. Bu kabileden bir kızla evliliğinden Seyyid Ebu’l-Vefa doğmuştur. İlk tahsilini Bağdat’ta yapmış daha sonra dini ilimler konusunda eğitim görmek üzere Buhara’ya gitmiştir. Buradaki eğitimini tamamladıktan sonra Bağdat’a geri dönerek tasavvuf yoluna meyletmeden önce eşkıyalık yapan ancak daha sonra Irak’taki şeyhlerin en büyüklerinden olan Şeyh Ebu Muhammed Şenbekî’nin manevi terbiyesi altına girmiştir. Şeyhinin büyük takdirini kazandığı için şeyhi kendisine Ebu’l-Vefa unvanını vermiştir. Şeyhinden icazet aldıktan sonra İrşad faaliyetlerine girişmiş ve döneminin en büyük şeyhlerinden biri haline gelmiştir. Toplumun her kesiminden birçok kişi müridi olarak etrafına toplanmıştır. Etrafındaki dervişler ve halkın gözündeki itibarı o kadar kuvvetlidir ki kendisine çok sayıda keramet atfedilmiş; hatta ilim öğrenirken bizzat Hz. Peygamber’in manevi desteğine mazhar olduğuna vurgu yapılmıştır. Rivayete göre, Seyyid Ebu’l Vefa, bir gece rüyasında Hz. Peygamberin kendisine tükürüğünden verdiğini görür. O zamana kadar Arapça bilmeyen şeyh, uyandığında çok açık ve düzgün bir biçimde Arapça konuşmaya başlar. Şeyh, hayatının çoğunu Irak’ta geçirmiş ve 1107’de yine burada vefat etmiştir. Kurduğu tarikat ölümünden sonra Ebu’l Vefa unvanından dolayı Vefaiyye olarak anılmaya başlanmış ve halifeleri aracılığıyla Irak sınırlarını aşıp Suriye’ye de yayılmıştır.Ebu’l-Vefa’nın hem Kürt hem Arap hem de Türk halifelerinin olması, farklı topluluklar üzerindeki güçlü etkisini ortaya koyması bakımından önemlidir.

Tarikatın Anadolu’daki en önemli temsilcilerinden biri, Moğol istilasından kaçarak Maraş-Elbistan civarına yerleşen Dede Garkındır. Garkın adını, mensup olduğu Türkmen boyundan almaktadır ve kendisi hem bir aşiret reisi hem de bir dini liderdir. Anadolu’nun güneydoğusunda büyük bir nüfuz kazanmıştır. Türk asıllı şeyhlerin Anadolu’da tasavvufun gelişmesine yaptığı katkıları ortaya koyan mühim bir şahsiyettir. Şeyh, Vefaiyye tarikatına bağlı Garkıniyye adında bir tarikat daha kurmuştur ki Vefaiyye Tarikatı, Anadolu’nun kırsal kesimlerindeki boy, oymak ve cemaatler arasında daha çok Garkıniyye tarikatı aracılığıyla yayılmıştır. Zamanın önemli devlet adamları bile kendisine saygı duymuş; hatta göçebe Türkmen dervişlerini takdir eden Alaaddin Keykubat, Dede Garkın’ı bizzat ziyaret edip kendisine on yedi köy vakfetmiştir.Dede Garkın, ayrıca 1240’ta çıkan ve Selçukluları yıkılışa sürükleyen Babaî İsyanı’nı çıkaran Baba İlyas’ın da şeyhi, aynı zamanda dedesidir.

Dede Garkın’dan icazet alıp Amasya yakınlarındaki Çat köyüne gelerek burada çobanlık yapmaya başlayan Baba İlyas, özellikle Moğol baskısından kaçarak Anadolu’ya yerleşen konar göçer halk arasında kısa zamanda popüler hale geldi. Yoksul halkın sorunlarıyla ilgilenip hastalıklarına şifa olarak kabul edilen şeyhin etrafına birçok kişi toplandı. Halkın gözünde o kadar yüce bir yere sahipti ki onu bir mehdi, bir kurtarıcı, bir şaman ve şifacı olarak görmeye başladılar. Müritlerinin sayısı günden güne artan şeyh, bir süre sonra peygamberliğini ilan ederek Selçuklu yönetiminden memnun olmayan kesimlerle Babaî İsyanı adı verilen büyük ayaklanmaya neden olmuştur. İsyan, oldukça zor bastırılmış, Baba İlyas öldürülmüştür. Bu büyük isyanın ardından Vefaiyye mensupları sıkı bir takibata uğradıkları için daha rahat hareket edebilme olanağı bulmak umuduyla uç bölgelere göç etmişlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kösedağ Savaşı’yla yıkılma sürecine girmesiyle birlikte özellikle Dulkadiroğulları Beyliği ve Eratna Beyliği gibi bağımsızlıklarını ilan eden beyliklerin sahalarında faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Vefaiyye Tarikatı, Osmanlı’nın kuruluş döneminde de önemli bir yere sahiptir çünkü kardeşi Ahi Şemseddin’den dolayı son yıllara kadar Ahi şeyhi olarak bilinen, Osman Gazi’nin de kayınpederi olan Şeyh Edebalı, aslen Vefaiyye Tarikatı mensubudur. Şeyh Edebalı, Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin en büyük destekçilerinden biri olmuş ve onların saygısını kazanmıştır. Yine Orhan Gazi dönemindeki ünlü dervişlerden biri olan ve yanındaki diğer dervişlerle beraber Bursa’nın fethine katkıda bulunan Geyikli Baba da bu tarikata mensuptur. Kendisi, Orhan Gazi’nin iltifatına mazhar olmuş ve ona tekkesi için vakıflar tahsis edilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin daha merkezi bir yapıya bürünmesiyle birlikte tarikatın daha çok etkili olduğu Türkmen unsurlar ikinci plana itilmişlerdir. Zeyniyye ve Bayramiyye Tarikatları’nın her geçen gün, güç kazanmaya başlaması ve yöneticilerin desteğini almaları, zamanla Vefaiyye Tarikatı’nı zayıflatmış, etkisi kırsal kesime kaymıştır. Tarihçi Aşıkpaşazade ve damadı Seyyid Velayet, bu tarikatın Osmanlı’daki önde gelen temsilcilerindendir. Bu iki şeyh, aynı zamanda birer Zeynî şeyhidirler.

Vefaiyye Tarikatı’nın Sünni bir tarikat olup olmadığı üzerine tartışmalar mevcuttur. Seyyid Ebu’l-Vefa’nın Sünni İslam düşüncesinin önemli merkezlerinden birisi olan Bağdat’ta eğitim almış olması, bölgede oldukça popüler bir şahsiyet olması, ehli sünnete ve namazlara oldukça riayetkâr olduğuna vurgu yapılması tarikatın başlangıç itibariyle Sünni bir yapıda olduğunu göstermektedir. Ancak Şeyh Ebu’l Vefa’dan sonraki dönemlerde özellikle Dede Garkın ile birlikte bilhassa konar göçer Türkmen kesim arasında bu yapı değişmeye başlamıştır. Tarikatın kırsal kesimde, kitabî İslam hakkında detaylı bilgiye sahip olmayan zümreler arasında yayılması tarikata sonradan Sünni olmayan hatta İslam dışı bazı motiflerin girmesine neden olmuştur. Nitekim, Baba İlyas ve Babai İsyanı’nda bu durum, kendini açıkça gösterir. Ancak şehirli kesim, başlangıçtaki gibi Sünni niteliğini korumuştur ya da Osmanlı topraklarında Sünnileşmiştir diyebiliriz. Çünkü Aşıkpaşazade ve Seyyid Velayet gibi şahsiyetler, Sünni geleneği temsil eden şahsiyetlerdi.

Velhasıl Vefaiyye Tarikatı, Anadolu’nun dini yapısının şekillenmesinde birinci derecede etkiye sahip olmuştur. Bu tarikatın varlığı ve tesiri, Anadolu’daki İslam düşünce ve kültürünün sadece Orta Asya ve Yesevî kökenli olmadığını ortaya koymaktadır. Orta Asya ve Yesevî kökenli İslam düşüncesi ileArap coğrafyasından gelen Vefaiyye geleneği, bu topraklarda harmanlanıp Anadolu islamını şekillendirmiştir.

Bakmadan Geçme