AYRINTI
Hayat kendi çapında akıp giderken rutini bozan gelişmeler yaşarız bazen. Bu değişikliklerin kimi güzelliklerle çalarken kapımızı...
Hayat kendi çapında akıp giderken rutini bozan gelişmeler yaşarız bazen. Bu değişikliklerin kimi güzelliklerle çalarken kapımızı kimi bizi sınamak istercesine dâhil olur hayatımıza. Bir hastalık mesela. Kendimize veya bir yakınımıza ya da arkadaşımıza, dostumuza ilişen olumsuz bir durum bizi etkileyip hayata bakışımızı bir çırpıda değiştirebilir. Bununla ilgili bir roman okudum daha yeni. Çocuğu hasta olan bir annenin hayat algısının nasıl değiştiğini anlatıyordu özünde. Beş yaşındaki çocuğun hastalıkla mücadelesi ve her gün ile birlikte hayatı başka bir anlam kazanan bir anne. Bazen musibetmiş gibi değerlendirdiğimiz hastalıklar bizi birbirimize daha fazla yakınlaştırıp daha anlamlı birliktelikler yaşamamızı ve daha kaliteli zamanlar geçirmemizi sağlayabilir. Tıpkı okuduğum kitapta olduğu gibi.
Farkında olmadan hayatı harcıyoruz hoyratça. Bazen küçücük şeylere takılıp birbirimizi yıpratıp, dünyayı çekilmez hale getirip kendimize zehir ediyor. Belki de yaşanan bazı olumsuzluklar hayatın gerçek anlamını bulmasını sağlıyor. Her şeyden şikâyet ederek kendi kendimizin tadını kaçırıyoruz farkında olmadan. Hastalıkları da böyle yorumluyoruz çoğu. Ama durup bir düşünmemizi sağlıyor bir nebze de olsa hastalık. Hayatı yavaşlatıyor. Hayat da yavaşlayınca anlam kazanmaya başlıyor. Hızlandıkça kaçırdığımız ayrıntılar yavaşladıkça ayrıntı olmaktan çıkıp, gerçek değerini bulup, hayatı anlamlandıran güzelliklere dönüşebiliyor mesela.
Günlük koşturmaca içinde kaç kez durup göğe bakıyoruz? Mavilikleri adımlayan bir bulutun şekilden şekile, bazen renkten renge giren hallerini kaçımız durup gözlemliyoruz? Güneşin batışını izlemeye kaçımız vakit ayırıyoruzdur dersiniz? Kaçımız düşüyoruz bir düşün ardına? Bu düşünce çok romantik mi duruyor? Öyle mi düşünüyorsunuz? Bu sadece bir ayrıntı. Bunun gibi hayatı yavaşlatacak, daha fazla özümsetecek niceleri var günlük yaşantıda. Biz sadece akıldan ve maddiyattan ibaret değiliz ki. Ruhumuz da kendine pay almak istiyor bu yaşanılanlardan, hislerimiz de… Onları doyurmayıp eksik bırakırsak bir şeyleri bir tarafımız da yoksun kalıyor haliyle. Yoksunluklarımız arttıkça duygularımız köreliyor ve duyarsız bir yapıya bürünüyoruz. Tepkisizlik etkisizliği de beraberinde sürüklüyor ve hayat içindeki yerimiz gittikçe daralıyor böyle olunca.
Dünyayı sis dalgası içinde kaybolan mekanlar gibi algısı değişen, değiştikçe kendini bitiren ve hayatta yiten karakterlere dönüşüyoruz istemesek de…
tırnak içine aldım
yaşamı
yaşadım dediklerimi…
başımdan büyük bir işe kalkışmışım
yuttum tüm söylediklerimi
varsayımlar, sayılar
hayat siz değilsiniz
toplasam hepinizi
etmezsiniz pembe yüzlü bir gülücük
aldım elime sol yanımı
kattım yanına aklımı
sağduyu dedim
koptu kızılca kıyamet
durdum sonunda
durulmayan hayatın kenarında
tırnak arası olmayanında…