AVRUPA'YLA NEDEN PAPAZ OLDUK?

Cumhuriyet kurulduktan sonra yönümüzü Avrupa'ya çevirdik. Çünkü Avrupa devletleri, her yönden ileri durumdaydılar. Ekonomileri sağlam, demokrasileri...

Cumhuriyet kurulduktan sonra yönümüzü Avrupa’ya çevirdik. Çünkü Avrupa devletleri, her yönden ileri durumdaydılar. Ekonomileri sağlam, demokrasileri düzgün, eğitimleri yüksek olan Avrupa devletleri bizim aydınlarımızı etkilemişti.

Aydınlarımız “Neden bizim ülkemiz de Avrupa devletleri gibi olmasın?” diyorlardı. Atatürk’ün de isteğiyle dönemin yöneticileri, bu doğrultuda olmak gereğini duydular. Anayasa ve diğer yasalarımızı onların yasalarına göre düzenlediler. Onlara uyum sağlamak için bir dizi devrimler yapıldı. Onlar gibi olmamız için her alanda çok çalışmamız gerekiyordu. Yönümüzü çevirmiştik bir kere. Gereken ne varsa yapılacaktı.

Atatürk ve İnönü döneminde bu yöndeki çalışmalar aralıksız sürdürüldü. 1950’den sonra Demokrat Parti iktidarıyla eski heyecan kalmadı. Her ne kadar yönümüz batıya doğru dönük görünse de doğuya da göz kırpmaya başladık. Artık ikili oynuyorduk. Bir gözümüz batıya, bir gözümüz doğuya bakıyordu. Ne batılı olabildik ne de doğulu.

Köy Enstitüleri’nin kaldırılmasıyla başlayan doğu hayranlığı, sonraki iktidarlar tarafından da körüklenerek bugünlere artarak geldi. İmam Hatip okullarının açılması ve çoğaltılması bu süreci destekledi. Geldik bugüne.

Bugün yönümüzü, her ne kadar dillendirilmese de, tamamen doğuya çevirmiş gibi görünüyoruz. Nüfusumuzun yarısı bu durumdan hoşnut olmasa da iktidar diğer yarıdan tarafta.

Önümüzdeki halkoylaması, bir bakıma hangi tarafın daha güçlü olduğunu gösterecektir.

“Avrupalı gibi olmak” kulağa hoş gelen bir sözdü ama Avrupalı olmak kolay değildi. Hele bu yöndeki hevesler zayıflayınca iş iyice zorlaştı. Avrupa Ortak Pazarı’na gireceğiz sevinciyle güpegündüz atılan havai fişek döneminden Avrupa’yla kavgalı duruma geldik.

Sahi biz, Avrupa’yla neden kavgalı duruma geldik? Gerçek bir kavga mıydı bu, yoksa…

Kim başlattı bu kavgayı? Neden? Bu kavga kimin işine yarar? Durup dururken kavga olmaz ki… Mutlaka bir sebebi vardır. Bunun irdelenmesi lazım.

Görülen o ki, ‘evet’ yanlısı iktidarımız, bakanlarını Avrupa’ya gönderip ‘evet’ propagandası yapmak istiyordu. Bunun için o ülkelerin bakanlıklarından randevu istendi. Onlar, “Şimdi gelmeyin, bizde de seçim var, bizim seçim bitsin o zaman gelin” dedi. Bizimkiler, onları dinlemeden “Biz geliyoruz” diye diretince olanlar oldu. Ülkemiz açısında hiç hoş olmayan durumlarla karşılaştık. Bakanlarımız istenmeyen kişi ilan edildi. Durumu protesto eden oradaki vatandaşlarımız tomalarla karşılandı. Üzerlerine polis köpekleriyle saldırıldı. İnsanlık onuruna yakışmayan tavırlar sergilendi. Tüm Avrupa’yla papaz olduk.

Evet ya da hayır oylarını birkaç oy arttırmak için bu durumlara düşmeye değer miydi?

Yurt dışında seçim propagandası yasağıyla ilgili yasa olmasına rağmen bakanlarımızın halkoylaması propagandası için yurt dışına propaganda yapaya gitmelerine ne anlam verilir?

Halkoylaması çalışmalarında aynen seçim çalışmalarında uygulanan yasalar geçerlidir. Bu durumda kendi koyduğun yasağı delmiyor musun?

Avrupa’da çalışan onca işçi vatandaşlarımızı bulundukları yerde rahatsız etmekten başka bir işe yaramayacak olan bu gibi durumlara neden düşülür, anlayamıyorum.

Yurt dışında halkoylaması propaganda çalışmaları gerekli midir yoksa gerekli değil midir? Bu konuda herkesin düşüncesi aynı değildir. Kimi yapılmalı kimi de yapılmamalıdır der. Herkesin düşüncesine saygı duyarım. Benim naçizane fikrim yurt dışında halkoylaması propaganda çalışmaları yapılmaması yönündedir.

Atamızın bize önerdiği “Yurtta barış, dünyada barış” öğüdüne neden uymuyoruz? Zaten bütün komşularımızla kavgalıyız. Kavgalı olma sırası komşularımızdan sonra Avrupa’ya mı geldi? Hatayı biraz kendimizde mi arasak acaba diyorum.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bakmadan Geçme