Arap ve Latin alfabesi

Bazı okuyucularım, yazılarımı uzun bulduğunu söylüyorlar. Daha kısa yazmamı öneriyorlar. Uzun yazıların genelde okunmadığını söylüyorlar… Benim...

Bazı okuyucularım, yazılarımı uzun bulduğunu söylüyorlar. Daha kısa yazmamı öneriyorlar. Uzun yazıların genelde okunmadığını söylüyorlar… Benim yazılarım genelde bilgisayar ortamında 11 punto ile (harf büyüklüğü) bir word sayfası tutarındadır. Bazen konuya göre bir iki paragraf uzattığım olur ama açıklama yapmadan sonuç yazılır mı? Kısa yazı okuyucu için maçı bırakıp golleri izlemek gibi bir durumdur! Uzatmadan, yazılarımı daha kısa yazmaya söz vererek bugünkü konumuza geçelim.

Kasım ayının farklı açılardan önemi vardır. Cumhuriyet tarihi açısından bakıldığında saltanatın kaldırılması ve harf devrimi, bizim açımızdan pas geçilmemesi gereken konulardır. Bu konuda biliyorsunuz çok farklı düşünceler var ve bunlar her geçen gün daha açık şekilde dillendirilmeye başlandı.

Ben, özetle yani kısaca neyin ne olduğu konusunda bilgi vermeye çalışacağım.

Sözlükler, saltanat konusunu “Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın yönetimi” olarak tarif ederler. Yani tek adam yönetimi desek yeridir. İşte Cumhuriyet, bu saltanat adını verdiğimiz ‘tek adam’ yönetimini geride bırakarak, meclis yönetimini tercih etmiştir. Bu meclis sistemi, halkın vekilleri aracılığı ile ülkeyi ‘temsili’ olarak yönetimidir.

İyi mi yapılmış, kötü mü yapılmış takdir sizin. Ama ben her zaman bir Osmanlı aydını olan Namık Kemal’in ‘Hürriyet Kasidesi’ şiirine gönderme yaparım.

“Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette / Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten”

Bu dizelerin bugünkü Türkçesi şöyledir:

“Başarının, üstünlüğün değeri, milletin gönül birliğinde durur / Güzel eserler de ümmetin düşüncesinin çarpışması ile çıkar”

Geçelim harf devrimine…

Bu konuda da bilinçli bir saptırma söz konusudur. Saptırmanın özeti de Cumhuriyet yönetiminin Türk toplumunu İslam toplumundan koparmak amacı ile böyle bir yönelime başvurduğunu iddia ederler.

Geçtiğimiz gün bir arkadaşın facebook sayfasından İsmet İnönü’nün ağzından yazıldığı belirtilen birkaç cümle vardı ki tamamen gerçek dışıdır. Kaldı ki İnönü, ilk başlarda yeni yazıya karşıdır.

Özetlemek gerekirse Türkler, tarihleri boyunca birçok alfabe kullanmışlardır. Müslüman olmadan önce Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanan Türkler, İslamiyet’e girdikten sonra Arap harflerini kullanmaya başlamıştır.

“Arap alfabesini yaklaşık bin yıl kullanan Türkler, 1800’lü yıllarda bu alfabeyi tartışmaya başlamışlardır. Bu dönemde Osmanlı/Türk aydınları, Osmanlı Devleti’nin Batı karşısında geri kalış sebeplerini tartışmaya başladıklarında askeri ve iktisadi alanlarla birlikte, eğitim sahasında da geri kalmışlığın sebepleri üzerinde durmuşlardır. Bu çerçevede eğitim sahasındaki aksaklıklar ve eksiklikler gündeme getirilirken kullanılan harflerin Türkçe’yi ifade etmeye yetersiz olduğu, eğitimin yaygınlaşamamasının en önemli sebebinin harfler olduğu hakkında birçok görüş ortaya atılmıştır.”

Türkiye’de ilk defa Arap harflerinin Türkçe’yi ifade etmeye yetersiz olduğunu ve bunun da okuma yazma öğrenirken zorluğa yol açtığını belirten ve bu sorunun halledilmesi için tekliflerde bulunan kişi, Münif (Paşa) Efendi’dir.

Münif Paşa, 1862 tarihinde yaptığı konuşmada, Türkçe’deki ünlüleri göstermeye yarayan işaretlerin (hareke) kullanılmadığı için Türkçe bir kelimenin birçok şekilde okunabildiğini, bu sorunun ortadan kaldırılabilmesi için Arapça’daki harekelerin kullanılmasının da bir çözüm olmayacağını ifade etmiştir. Bu konuda harflerin ayrı ayrı yazılabileceği de çözüm olarak ortaya atılmıştır.

Türk dünyasında Arap harflerinin ıslahı hakkında ilk gerçekçi girişimi Azerbaycanlı edebiyatçı Mirza Fethali Ahundzade yapmıştır. Ahundzade, Arap harflerinin Türkçe’yi doğru bir şekilde okumak için uygun olmadığı tespitini yaparak bu nedenle Müslümanlar arasında okuryazar kimselerin az olduğunu ileri sürmüştür. Kullanılan yazının dini bir yönünün olmadığını kaydeden Ahundzade, İslamiyet’ten sonra Arap harflerinin birçok defa değişikliğe maruz kaldığını, bu yüzden yeni tarz yazının kabul edilmesine dini açıdan bir engel bulunmadığını belirtmiştir.

İstanbul’da bulunduğu sırada Arap harflerinin ıslahı hakkında teklif ettiği projenin reddedildiğini gören Ahundzade, bunun üzerine Latin harflerinin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Alfabe tartışmaları, eğitim tartışmaları ile iç içedir.

Namık Kemal’in Hürriyet’teki konuyla ilgili bir yazısına yanıt veren İran’ın Londra Büyükelçisi Mirza Melkum Han da, “Müslümanlar alfabelerine ıslah etmedikleri sürece, Avrupa medeniyeti seviyesine yükselemezler” demiştir. Alfabe tartışmalarına Gaspıralı İsmail Bey bile Kırım’dan katılmış ve alfabenin ıslahı hakkında görüşlerini dile getirmiştir.

Bu tartışmaları ayrıntıları ile buraya taşımak, bu yazıyı okutmaz.

Arap alfabesinin Türkçe’yi ifade etmesindeki yetersizliği ve meydana getirdiği sorunları önlemek başlığı ile Enver Paşa’dan tutun da Padişah Abdülhamid’e kadar çalışmalar yürütülmüş; mitingler bile yapılmış.

Sonuçta Arap harflerinin verdiği sıkıntı ve eksiklik, hemen herkes tarafından kabul edilmiş ama İslam kültürü nedeniyle özellikle dini çevreler tarafından Arap harflerinden vazgeçilmek istenmemiştir.

“Alfabe değişikliği, toplumların tarihinde zor ve az gerçekleşen olaylardan biridir. Yeni bir alfabenin kabul edilebilmesi için toplum hayatında köklü bazı değişikliklerin olması gerekir. Bu nedenle Türkiye’de Latin harflerine geçiş, ancak Cumhuriyet devrimcileri döneminde gerçekleşmiştir.”

Özetle Atatürk’e (Cumhuriyet’e) tartışmaları kesip devrim yapmak kalmıştır.

Daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler, Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat’ın birçok kaynaktan yararlanarak hazırladığı ‘Osmanlı’da Alfabe Tartışmaları’ başlıklı yazıyı okuyabilirler. İnternet ortamında var.

Yukarıda yaklaşık 150 yıl önce yazılmış bir şiirden alıntı yaptım. Alıntıyı da bugünkü Türkçesi ile verdim. Arap alfabesini okuyabilmekle ne eski Osmanlı Türkçesi ile yazılmış metinleri anlayabilirsiniz ne de Arapça öğrenmiş olursunuz. Arapların bile anlamak için eğitim aldıkları 1400 yıl önceki Kur’an Arapçası’nı öğrenmeniz de sanıldığı gibi kolay iş değildir. Bunu da Türkiye’de az sayıda insan bilir. Bunlardan biri de katledilerek öldürülen Turan Dursun idi.

Daha kısa nasıl yazabilirdim ki!

Bakmadan Geçme