Yok mu eğitimcileri de eğitecek birileri!
Bugün oniki Haziran ikibinondokuz. Çok sıcak desem Tanrıya ayıp olacak, e çünkü soğuklarda üşüdük biraz ısınalım...
Bugün oniki Haziran ikibinondokuz. Çok sıcak desem Tanrıya ayıp olacak, e çünkü soğuklarda üşüdük biraz ısınalım diyenler de yine bizlerdik. Ama siz yine de anladınız (!) Bugün de şehirden gıybet manzaraları vereceğim sizlere. Çünkü ben topluluğun baktığı yere bakmayı, gördüğü şeyi görmeyi öğrenemedim. Hep bir derine daha derine bakmak oldu benim işim.
On Haziran Pazartesi günü Kültür Merkezinde tadı damağımda kalan muhteşem bir konferansa tanık oldum. Konu özetle; '21.Yüzyılda Öğretmen Olmak' başlığını taşıyordu. Gelen kıymetli insanlar ve özellikle Ödemiş Milli Eğitim Müdürümüzün gayretleriyle yapılan konferans sonrası, iştirak eden Öğretmenlerimizin çoğu sanıyorum benimle hemfikirdedirler.
Neyse konuyu dağıtmak istemiyorum. Ancak gidenler gitmeyenlere mümkünse anlatsınlar. Evet, gelelim asıl konuya; toplantı saati 14.30 du. Ben de yaklaşık o saate 13 dakika kala salona yetişmiştim. İçeri girdim; hah evet kalabalık, koltuklar dolu (mutlu oldum), en arka sıranın en sağ tarafında iki kişilik yer boş ve hemen oraya iliştim. Çıkardım kameramı ve ne güzelliklere tanık olacağımı bilmediğim konferansı başladım çekmeye.
Bir flashback yapalım şimdi; kapıdan içeri girdim, korkunç ağır bir koku (salon havasız kalmış sanırım dedim, bütün iyi niyetimle) insanların arasından müsaade isteyerek yürürken, bunlar mı dedim evlatlarımıza eğitim verenler (işini adabıyla yapanların ve üstüne başına dikkat eden öğretmenlerimin affına sığınarak yazıyorum. AMA YAZMALIYDIM. Üzgünüm) kendi bedenlerinden haberi olmayanlar, sürekli bir uğultu şeklinde konuşanlar. Kahkaha atanlar, yer ayıranlar.
Kürsüye sunucu olarak çıkan beyefendi çok güzel ve adabı yerinde Türkçesi ile açılış konuşması yaparken, aman Tanrım arka sıralar bir konuşuyorlar, aklınız hayaliniz durur. Bakıyorum; cık üzerine alınan yok. El kol hareketi yapıyorum, yine yok. En sonunda başladığım kaydı kapatmak zorunda kaldım. Çünkü kürsüdeki beyden daha çok, eğitimci dediğimiz kadınlı erkekli kahkahalı ve sesli konuşmalara tanık oldum.
Be ey eğitimci sevgili öğretmenlerim; daha gün ortası ve senin bu kadar kötü kokmaya hakkın yok. Senin arkadaşlarınla yan yana oturmak için çocuk gibi yer ayırmaya da hakkın yok (zira biraz merak edenlerin, zaten erken gelmeleri gerekirdi.) konferans başladığında, sesli konuşmanı bırak fısıltı ile bile konuşmaman gerektiğini bilmeliydin. Ha zaten biliyorsundur da; metazori ile gelinen yer ancak bu kadar oluyor değil mi? Bu arada salonun da klimalarının az çalıştığı da gözümden kaçmadı. Yapın şunları görevli arkadaşlar, Lütfen. Havalar artık çok sıcak.
Ancak bütün bunların sonunda herkesin büyülenerek ayrıldığı ve tekrar olsa da dinlesek dediği bir konferansı geride bırakacağımızı onlar gibi ben de tahmin edememiştim.
İsimlerini yazmayacağım değerli insanların özünde şu vardı; Atatürk bilinci, öğrenci beceri odaklı, somuttan daha çok soyut düşünceli öğretmen gerekliliği. Ruhu ve anlatımında insan sevgisi ve şefkatini şiir tadında hissederek aktarabilen birileri, öğretmenlere gereken saygınlığın tekrar kazandırılması gerektiği ve çağın artık klasik eğitimden daha çok global dünya formatına uyarlanması gerektiği gibi daha birçok anlatımı kah interekatif sunumla, kah tiyatral şekilde akılda kalacak durumda etkilenerek ve bu etkiden zehirlenerek günü bitirdik. Ha bu zehir eğitimcilerimizde kaç gün gider orası da muamma elbette (!)
Eğitimci genç ve diğer öğretmen arkadaşlarım. Sizler toplumun konum gereği en saygın ve en kıymetli insanlarısınız. Belki şartlar şu an için sizin tüm isteğinizi, emeğinizi, alıp götürmüş gibi görünse de önce sizler ağırlığınızın farkına varınız.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk 'Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır' sözünü ve sizlerle ilgili daha birçok şeyi boşuna söylememiştir.
'Meclis'de vekil maaşları münakaşa ediliyor. Devrin Maliye vekili Gümüşhane meb'usu Hasan Fehmi Bey (Ataç) o tarihlerdeki adı ve ünvnı ile Mustafa Keml Paşa'ya soruyor, diyor ki, 'Paşam vekil maaşlarını tanzim edeceğiz; ne kadar verelim?'
Paşa düşünüyor ve şöyle cevap veriyor:
-Muallim maaşlarını geçmesin!'
Bu kıymeti tekrar kazanmanız en büyük dileğimdir. Ve Unutmayalım ki; Toplumu önce anne sonra da öğretmenler inşa eder.
Ve yine Tanrı, beynindekini yüreğinin sevgi odacıklarında güzelleştirip, kelamını şiir tadına dönüştüren insanlarla karşılaştırsın inşallah diyerek bitirelim.
Sevgiler