YENİ KARE

Hayatı çok fazla sorguluyorsun diyebilirsiniz bana ama o kadar sorgulamasam bu paylaşımlar da ortaya çıkmaz değil...

Hayatı çok fazla sorguluyorsun diyebilirsiniz bana ama o kadar sorgulamasam bu paylaşımlar da ortaya çıkmaz değil mi? Belki de günlük yaşantı içinde anlık kareleri yakalayıp onları öne çıkartmaya çalışıyorum. Bazısından mutluluk duyduğum bazısından ise rahatsız olduğum için.

Saygı duyduğum bir ablamızın evinde başsağlığı ziyaretindeyiz. Acıları acımız… Aynı acıyı daha önce yaşamış olmanın getirdiği empati hali var üzerimizde. Anneannesinden bahsediyor bize ev sahibimiz. Onun anlattıklarının ve öğrettiklerinin üzerindeki etkisini anlatıyor. Daha çok küçükken onlara 'Yoldaki cam kırıklarını, taşları görünce kaldırın. Siz onları kaldırmakla onlardan rahatsız olacak ve belki düşüp yaralanıp ölecek canları korumuş olursunuz. Onların hayatının devamını sağladığınız gibi sevabı da size kalır' dermiş. Bildiklerini sonraki nesillere aktarmada etkili bir metot kullanmış olmalı.

Bu konuşma daha birkaç gün önce Salı Pazarı'nda karşılaştığım bir manzarayı canlandırıyor gözümde ve bu toplumun nasıl bu kadar değişime uğradığına şaşıyorum kendi içimde. Akşamüzeri ilkokul üçüncü-dördüncü sınıf düzeyinde iki çocuk üzerlerinde okul formaları, sırtlarında çantaları, okuldan çıkmışlar belli. Ellerinde iki çubuk, hemen önlerinde duran bir firmanın kumaş reklamına vuruyorlar. Başta oyun oynuyorlar zannediyorum fakat amaçlarının kumaşı yırtmak olduğunu sonra anlıyorum. Büyük olan çocuk, yerde duran soda şişesini kırıp bir parçasını alıp diğer parçayı öteki çocuğa veriyor. Kumaşa doğru hamle yapıyorlar. Ne kadar tehlikeli! Kırık camlar ile rüzgrda salınan kumaşı yırtmaya uğraşıyorlar. Herhalde öğretmen olmanın verdiği alışkanlıkla onları uyarıyorum: 'Öğretmeniniz size böyle mi öğretti? Hadi evinize!' Çocuklar bu müdahale ile ellerindekini çime fırlatıp uzaklaşıyorlar, ben de yoluma devam ediyorum. Birkaç adım sonra arkamdan 'Teyze! Teyze!' diye bağırıyorlar. Ben dönüp bakmayınca da kendi kendilerine söyleniyorlar. Yerdeki camı başkasına zarar vermesin diye kaldıran nesilden, yerdeki camı alıp başka birine ait olana zarar veren bir nesle nasıl geçmişiz? Bu kadar değişim nasıl olmuş şaştığım bu işte.

İnsanın kişiliği ilk altı yaşta oluşuyormuş. Bu açıdan değerlendirdiğimizde ailelerin çocuk eğitimine olan yaklaşımında bir değişim olduğu çıkarımını yaparsak yanlış olmaz herhalde. Çocuklarımızın temel taşlarını sağlam atmıyoruz da diyebiliriz haliyle. Aşırı sıkılarak yetiştirilen bir neslin, aşırı serbest bırakan torunlarını yorumlarken zorlanıyoruz.

Bireylere; toplum kurallarını, saygıyı ve başkalarına faydalı olabilmenin kişinin kendine yaptığı en büyük iyilik olduğunu benimsetmek ve o hazzı duyumsamanın ayrıcalığını değer olarak kazandırmak onları sıkmak değildir. Daha önce bir yazımda da bahsetmiştim, okul öncesi eğitimden itibaren müfredatlara 'değerler eğitimi'nin de dahil edildiğini. Ama bu tek başına yeterli değil. Bu eğitim ailede hakkıyla verilmeli. Yeni nesle 'başarılı olma' duygusunu aşılamadan önce, 'topluma yararlı olabilen bir bireyin mutlu olacağı'nı aşılamalıyız. Hayatı anlamlandıran şeyleri doğru kazandırmalıyız. Ne dersiniz ?

Bir çocuk

Elinde yontuyor zamanı

Zaman

Şekillendiriyor onu

Son söz kimin

Görecek göz

Duyacak kulak

Var mı?

Bakmadan Geçme