Umudumuz Peker

Yetmişli yıllarda ülkemiz iyi yönetilmiyordu. Özellikle işçiler, köylüler ve esnaf perişandı. Halk bir kurtarıcı, umut arıyordu....

Yetmişli yıllarda ülkemiz iyi yönetilmiyordu. Özellikle işçiler, köylüler ve esnaf perişandı. Halk bir kurtarıcı, umut arıyordu. Ana muhalefet partisi genel başkanı rahmetli Bülent Ecevit, CHP genel başkanıydı. Ortaya koyduğu projelerle ve konuşmalarıyla halka umut veriyordu. Vatandaşlar da ona güvenmiş ve umut bağlamışlardı. Seçim zamanları dağ taş, 'Umudumuz Ecevit' sloganları ile donatılıyordu.

Yaklaşık 20 sene önce kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri de halka askeri dikta ürünü olan 12 Eylül Anayasası ve onun getirdiği antidemokratik yasaları ortadan kaldıracağını, her alanda özgürlükçü bir ülke yaratacağını, 3Y olarak adlandırdıkları Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar ile mücadele edeceklerini söyleyerek ilk seçimlerde iktidar olmayı başardılar ancak geçen 19 yıl ülkeyi öyle kötü yönettiler ki bırakın 12 Eylül askeri anayasasını değiştirmeyi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen tek adam sistemini halkımıza dayattılar. Meclisin yetkileri tırpanlandı, halkın temsilcilerinin hükümet üzerinde denetim yetkisi kalmadı, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldı, yargının siyasileştiği kanısı halkta yaygınlaştı. Devlet gücünün sadece iktidar yanlılarına ve bir avuç iş adamına hizmet ettiği konusunda yaygın bir kanaat oluştu. Yoksulluk ve yolsuzluk ise bütün ülkeyi sardı. Yasaklar derseniz, ülke tarihinde görülmedik şekilde her alanda etkili olmaya başladı.

İsteyerek veya istemeyerek hukuk devleti ve gücü etkisini yitirince oluşan boşluğu yasa dışı örgütler doldurmaya başladı. Böylece haksız kazanç kapıları sonuna kadar açıldı. İşçiler, köylüler, esnaf, memur ve emekliler yoksullaşırken ülkede çalışmadan trilyonlar kazanan, vergi ödemeyen, çok lüks yaşayan yeni bir grup oluştu. Çiftçilerimize hizmet etsin diye kurulan Ziraat Bankası, çiftçilerin ihtiyaçlarını karşılayacağı yerde iktidara yakın bir iş adamına iki yıl ödemesiz 750 milyon dolar kredi verdi. Bu iş adamı, aldığı para ile Doğan Medya Grubu'nun gazete ve televizyonlarını zorla satın aldı. Ele geçirilen medyanın tamamı, iktidarın lehine kullanılmaya başlandı. Basında tarafsızlık kalmadı. Yine bu dönemde bazı işletmeler, yasa dışı örgütlerin baskısı ile iktidar yanlısı kişilere verildi. Gerçekleri yazan ve söyleyen yazarlar ve basın-yayın organı baskı altına alındı. Siyasi gelişmeleri iyi takip eden insanlar bunları biliyordu ama halkın büyük çoğunluğu, geçtiğimiz haftaya kadar bilmiyordu.

Sedat Peker adlı eski bir mafya lideri; peş peşe yayınladığı videolarla isim ve yer göstererek ülkedeki yasa dışı olayları, siyasi iktidar içinde ve yanında yer alan kişilerle ilişkilerini anlatmaya başlayınca insanlar yaşananları öğrenmeye başladılar. Yayınlanan bu videoları izleyenlerin sayısının yüz milyonu bulduğu ve arkasının geleceği söyleniyor.

'Normal bir hukuk devletinde böyle şeyler olur mu?' diye sormaya başladı vatandaşlar. Elbette olmaz. Hukuk devletinde böyle şeyler olunca cumhuriyet savcıları bunları ihbar sayarak hemen soruşturma açıp gerekenleri yaparlar ama yukarıda belirttiğimiz gibi ne savcılarımız tarafından bu yönde bir adım atılıyor ne de siyasi iktidardan bir açıklama yapılıyor. Halk, umudunu Peker videolarına bağlamış durumda. Peker'in açıklamalarına yorum yazarak 'Sen cesur bir adamsın, daha açık söyle. Bu işin baş sorumlusu kim, Erdoğan ve Bahçeli bu işin neresinde? Başka kimler var?' diye sorup onun açıklamalarına umut bağlayanlar var.

İddialar, yenilir yutulur cinsten değil. Örneğin içişleri bakanının bir suçluya 'Operasyon yapılacak, yurt dışına kaç' demesi, bir kısım yüksek düzeyde görev yapan hakim ve savcının firari bir iş adamının Bodrum'daki çok lüks otelinde bir kuruş ödemeden yandaş gazetecilerle birlikte tatil yapmaları, AKP'nin seçim zamanı dağıttığı milyonlarca liralık tarihi Beyoğlu kahvesinin Sedat Peker'den bedava alınması, eski bir başbakanın oğlunun eroin kaçakçılığı yapması, Bodrum Yalıkavak'taki bir marinaya sahibine FETÖ iftirası atılarak el konması vs.

Savcılarımız iddiaları araştırıp yargıya taşımadığı için halk, umudunu Sedat Peker'in yapacağı açıklamalara bağlamış durumda. Bu ise hukuk devleti için iyi bir durum değil. Yargı bir an önce gereğini yapmalı; iddialar doğru ise muhataplarını, değilse iftira atanları bir an önce yargının önüne çıkarmalıdır. Siyasiler de kamuoyunun önüne çıkıp açıklama yapmalıdırlar. Doğruysa istifa yolunu, değilse yargı yolunu seçmelidirler. Susmak kimseye yaramaz. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk halkı, bu olaylarla anılmaya layık değildir.

Bakmadan Geçme