Tırlatıyor muyuz?
“Viran olası hanede evlad-ü ıyal var” diyerek milletimizin kahir ekseriyeti geçim derdine düşmüş, “Yarınımız ne olacak?”...
'Viran olası hanede evlad-ü ıyal var' diyerek milletimizin kahir ekseriyeti geçim derdine düşmüş, 'Yarınımız ne olacak?' modundaki halet-i ruhiye ile mücadele ederken siyasette de sular durulmuyor. Oysa ki, halbuki ile yapabileceğimiz cümleler kifayetsiz kalabiliyor işte. Neden? Çünkü toplumun her kurumunda olan kalitesizlik, siyasette daha fazlasıyla varlık bulmuş durumda maalesef.
İktidar partisi güç zehirlenmesi yaşarken ana muhalefet partisi ise kendi içerisinde söylem cambazlığına soyunmuş , kendine çeki düzen veremiyor ya da vermek istemiyor.
Sevgili okurum, geçen sene yine bu zamanlar, 'Kemalist mi Atatürkçü mü?' başlıklı yazı yazmıştım. Aradan geçen bir yıl içerisinde siyasi konuşmalar, ne hikmetse yine bu mevzuya geldi. Biliyorsun bir süredir tartışılan konu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun uzun bir konuşmasında üç defa 'Gazi Mustafa Kemal' demiş, 'Atatürk' dememiş olmasıdır.
Atatürk demiş, dememiş bunun ne önemi var ki? Dahası, bunun siyasi gündemi bu kadar meşgul etmesi doğru mudur?
Kimine göre böylesi bir konu abesle iştigal, kimine göre de vatan memleket meselesidir. Her zaman uzlaşıdan yani orta yolda olmaktan, dengeleri korumaktan yanayım.
Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında Atatürk soyadını almadan önce Gazi unvanını almıştı. Siyasi gömleğini giymeden önce de Osmanlı Devleti'nin subayı idi.
Milli Mücadele'nin komutanları, askeri stratejide bilgi ve zihniyet olarak aynı seviyededir ama Mustafa Kemal'in siyasi yeteneği, hepsinden üstündür. O sebeple 'başkumandan' ve aynı zamanda 'lider' oldu.
Baştan beri Mustafa Kemal'e 'Atatürk' dediğinizde onu baştan beri 'Atatürk' karizmasına sahipmiş gibi tasavvur ederiz…
Tarihe laboratuar gibi değil, eski efsane kahramanları gibi bakarız.
Halbuki o karizma gücünün bulunmadığı, sadece Mustafa Kemal Paşa olduğu zamanlarda nasıl olup da milleti toparlayıp Milli Mücadele'yi hem askeri hem siyasi zafere ulaştırdığını öğrenmeye, anlamaya ihtiyacımız var.
Özellikle Sakarya zaferinde 'Gazi' olduktan sonra hızla yükselen karizmasının ulaştığı zirveleri Şevket Süreyya Aydemir şöyle anlatır: '(Nutuk'u okuduğu) 1927'de Mustafa Kemal, insanüstü varlık haline gelmişti. Kendisi istememiş olsa bile kendisini saran bir efsane halesi içindeydi.' (İkinci Adam, II, s. 272)
Ben, kendisinin de istediği kanaatindeyim ama bu önemli değil.
Önemli olan, tarihe 'laboratuar' gibi mi yoksa bu karizma açısından mı bakacağımız meselesidir.
Gazi, 1927'de parti kongresinde verdiği Nutuk'ta hem milli lider, hem partisinin genel başkanı olarak konuştu. Nutuk'ta hem 'milli lider' vardır, hem muhaliflerine 'hain' damgası vuran iktidar partisi lideri vardır.
Milli Mücadele'nin kazanılmasında çok büyük emekleri olan Kazım Karabekir'e, Rauf Bey'e, Ali Fuat'a, Adıvar'a hain denilebilir mi?
Deniliyorsa bu ifadenin 1. Meclis-2. Meclis ayrımı ile bir bağlantısı var mı?
Merhum gazeteci yazar Abdi İpekçi bunu sorduğunda İsmet İnönü, Atatürk'ün o zaman öfkeli olduğunu belirtip 'Yaşasaydı şartlar değiştiğine göre belki başka türlü konuşurdu' diyerek cevap vermişti.
Şimdi sevgili okurum, zihin açıklığına ve olayları olduğu gibi görüp değerlendirebilmeye ihtiyacımız var. Şablonlara, etiketlere boğularak kamplara ayrılmanın pek de faydalı olabileceğini düşünmüyorum.
Tarihsel bütünlük içerisinde genel olarak irdelemek gerekiyor. Atatürk denilince Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılmasından sonra askeri dehasına verilen Gazi unvanını, genç bir Osmanlı subayı iken Milli Mücadele için çırpınan Mustafa Kemal'i kabul etmiyoruz mu demek oluyor?
Ya da Mustafa Kemal Paşa denilince sonrasını mı kabullenemiyoruz acaba? Dikkat ederseniz yine farklı bir ayrımcılığın, dışlamanın içerisine düşmüş oluruz. 'Eh yetmedi mi gari ayrımcılıklardan, kutuplaşmalardan beslenmeler?' diye feryat etmelerde, tırlatmalardayım.
Sene be sene ülkede 'Peygamber mi Ata mı?' sorusu üzerinden gerildik, bu gerginliklerden epey nemalananlar oldu. Kimi Peygamber'i, kimi Ata'yı kullandı. Bugün de aynı tuzaklar var ama boyut atladı. Bu sefer de 'Atatürkçü mü Kemalist mi?' diyerek farklı parçalanmalar, gündemi gereksizce meşgul ediyor.
İktidar ve ana muhalefet partisinin perde arkasında el ele verişine daha önceki yazılarımda değinmiştim. Malumunuzdur içtenlik, samimiyet olmayınca görünüş ile gerçekler tutarlı olamıyor, ne dersiniz?