SÖZ OLA KESE SAVAŞI

Ich bin in Ödemiş… Tarla bağ bahçeler arasından süzülerek Ödemiş'e gelmenin sevinci bambaşka, çilli horozumun sesiyle...

Ich bin in Ödemiş… Tarla bağ bahçeler arasından süzülerek Ödemiş'e gelmenin sevinci bambaşka, çilli horozumun sesiyle güne başlamak ne güzel…

Bir süre adada ne yaptım? Şimdi günah çıkartayım, hehee…

Marmara Adası'na yakın Avşa Adası, Egelilerce pek bilinmiyor. Daha ziyade buraya İstanbullular ile yabancılar geliyor. Bazı Almancı dostlarla muhabbetin belli bir bölümü ister istemez siyaset ile ilgili oluyor. Genel olarak gözlemlediğim Türkiye'yi çok seviyorlar ve AK Parti hükümetini ne kadar eleştirirsem eleştireyim, bihakkın belirtmem gerekir ki bazı yabancı dostlarımız tarafından seviliyor. Bu bende alerjik bir durum yapmıyor. Çünkü sevgili okurlarım, hepinizin bildiği üzere bendeniz bir parti düşmanı da bir parti şakşakçısı da değilim.

Benim yazarlar içerisinde kendime idol olarak aldığım rahmetli Hüseyin Rahmi Gürpınar'dır. 1944 yılının 8 Mart'ında dünyaya gözlerini yuman gazeteci, yazar, edebiyatçı ve mizah ustası diyebileceğim Gürpınar'ın kalemi çok güçlü. Halen onu okuyorum. Eserleri ile yazıları ile toplumun nabzını tutabilen ender yazarlardandır. Bir kişinin ölümünden sonra bile halen okunuyor olmasını altının kıymetini sarraf bilir diyerek onun ne kadar kıymetli olduğunu belirtmek isterim. Kendisi Heybeliada'da yaşamış ve orada teslim-i ruh eylemiştir. Heybeliada'daki evi müzedir. Ada insanı olan yazarın neden çok yazdığını birkaç günlük Avşa Adası ziyaretimden öğrendim. Hava tertemiz, tamamen doğanın sesini dinliyorsunuz. Deniz, sahil öylesine huzur veriyor ki sıkıntılarınızı öfkenizi denize döküp ohhh beee diyebiliyorsunuz. Sevgili Ödemişliler, biz yabancılar gibi kendimize, doğamıza yatırım yapanlar olamadık, neden ki? İnanın dünya artık küçük bir kasaba haline geliyor. Ülkemizin doğa güzelliklerini bizden çok daha iyi bilen hiç şüpheniz olmasın ki yabancılardır. O kadar doğallar ki sırtlarında bir çanta, spor giyim ile doğanın gizemini anlamaya çalışıyorlar.

Ülkemin yurdumun insanı ise geçim derdinde, asgari ücretle kimseye muhtaç olmamak adına hababam debabam çalışıyor. Takdir etmenin yanında üzülüyorum. Almanya'da iki saat çalışan bir kişi bizde ay boyunca çalışandan daha fazla kazanıyor. Bunları öğrendiğim zaman 'Almanya'ya da gidebilirim' diyorum. Nereye gidersem gideyim Ödemişime hizmetim son nefesime kadar sürecek.

Sosyal devlet, büyük devlet olmak vatandaşın yaşam kalitesi ile ilgilidir. Sağolsun muhterem başkan, geçen konuşmasında üç çocuk söylemini beş çocuğa çıkardı. Ne diyelim ki, tuzu kuru olana, karnı tok olana hariçten gazel okumak ballı lokma tatlısı gibiymiş. Aman sonra Mavi Marmara mağdurlarına dediğiniz gibi beş çocuk yapana 'Yahu bana mı sordunuz?' diyerek topu kucağımıza fırlatmayınız. Olur mu canım diyenlere sevgili okurlarım, ülkemizin siyasetinde sabah ezanı ile yatsı ezanı arasında her şeyin farklı konuşulduğunu hatırlatmak isterim. 'Beş çocuğu peydahlarken bana mı sordunuz?' diye söylenmeyeceğini kim garanti edebilir? Az da olsa paparazi yapayım, duydunuz mu İbrahim Tatlıses de kendini emekli yapmak için kolları sıvamış. Beş çocuk tavsiye edenlere beş çocuk düşünenlere duyurumuz bedava …

Hüseyin Rahmi merhum yaşasaydı ne derdi az çok tahmin etmekle birlikte ben kendisinin Gulyabani romanını hatırlatmak isterim. Süt Kardeşler filminde Şener Şen ile Kemal Sunal, Gulyabani romanından esinlenip bizi kahkahalara boğmuştu.

Gulyabani olmak da olmamak da elimizde. Biraz toplumun nabzını tutmak, biraz yabancı basını da takip etmek gerekiyor. Her şey toz pembe gibi gösteriliyor ama hayat kalitesi epey bir düştü. Umutsuzluğa da kapılmadan fakat gerçekçi de olarak kritik edebilmesini bilmemiz gerekiyor.

Aralık ayında Alanya ile Antalya'daydım. Yabancılar, özellikle Almanlar, dayalı döşeli evlerini çok uygun fiyatlara sırf ellerinden çıkarmak için satıyorlar. Yakında Avşa Adası da yabancı turistlere hasret kalırsa şaşırmam.

18 Mart tarihi aynı zamanda mülteciler konusunda Avrupa ile anlaşmanın yıldönümüydü. Avrupa'ya 'Ey!' naralarıyla sesleniyoruz. Seslenmekle kalmıyor, mülteciler üzerinden onların acziyetini kullanarak 'Sınır kapılarını açarız haaa' diye tehdit savurmalar söyleyen kişiye yakışabilir ama Türkiye'ye yakışmıyor. Kasımpaşa'da top oynamadığınızı, ülke yönettiğinizi umarım danışmanlarınız hatırlatır. Referandum için örtülü ödenekten ne kadar harcandığını, bunun kul hakkı olup olmadığını da fetvacılarınız arz eder. Yoksa ne mi olur? Size bir şey olmaz ama canım ülkeme ve dinime olanlar oluyor. 'Sözünü bil pişir, ağzında der devşir…' der büyüklerimiz, vesselam.

Bakmadan Geçme