'Size zarar verenlerden!'
Göçmen, göçer, muhacir, sığınmacı, mülteci… Son günlerin, yeniden hatta yaklaşık son 150 yılın bitmeyen tartışma konularının,...
Göçmen, göçer, muhacir, sığınmacı, mülteci… Son günlerin, yeniden hatta yaklaşık son 150 yılın bitmeyen tartışma konularının, yerine göre kullanılan benzer anlama gelen kelimeleri.
Kafkaslar, Balkanlar ve Mezopotamya coğrafyasının kanayan ve kapanmayan yarası…
Anadolu'yu merkeze aldığımızda Çerkezler, Boşnaklar derken gelinen son noktada Suriyeliler…
Hepsinin ayrı hikayesi, hepsinin ayrı bir süreci var.
Elbette sonuçtan önce, nedenleri konuşulmalıyız. Hatta sebep olanlar hukuk önünde olmasa bile kamuoyu vicdanında yargılanmalıdır.
Görünen nedenleri arasında inançlar, ulusal kimlikler ve en sonunda birlikte yaşama kültürünün kaybolması yer alıyor.
Görünmeyen arka yüzünde de insanlığın ortak kaynaklarını paylaşamamaktan dolayı ortaya çıkan savaşlar.
Örneğin, en yakın savaşa bakalım. Ukrayna nüfusunun yaklaşık %20'si Rus. Ama çoğunluk durumundaki Ukraynalılar ile azınlıktaki Ruslar anlaşamıyor ve çözümü de Batılı ülkelerden hatta okyanus ötesinden bekliyorlar. Halbuki atalarımız 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' demiş… Ama gelin görün ki en çok kavga gürültü komşular arasında çıkıyor.
Aynı anlaşamama meselesi ve çözümü uzak diyarlarda arama durumu bizim de ortağı olduğumuz Mezopotamya bölgesinde yaşanıyor. Bölgenin en önde gelen halkları Araplar, Kürtler ve Farslar. Bir de Türkler… Yüzyıllardır kız alıp vermişler…
Ahmet Arif, 33 Kurşun adlı şiirinin bir bölümünde şöyle der:
'Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız / Karşıyaka köyleri, obalarıyla / Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu / Komşuyuz yaka yakaya / Birbirine karışır tavuklarımız / Bilmezlikten değil / Fıkaralıktan / Pasaporta ısınmamış içimiz / Budur katlimize sebep suçumuz / Gayrı eşkiyaya çıkar adımız / Kaçakçıya / Soyguncuya / Hayına…'
Yani 'komşu, kül' falan ama olmuyor işte…
**
Son günlerin önemli tartışma konularından biri Suriyeli sığınmacılar.
Doğal olarak herkes kendi durduğu noktadan bakıyor. Herkesin haklı olduğu nokta var, herkesin haksız olduğu nokta.
Öncelikle düzensiz olmalarının önüne geçilmeli. Sonra vatandaşlık hakları kolaylıkla verilmemeli. Kaçak mı, göçek mi araştırılmalı. Suriye'deki pozisyonları belirginleşmeli…
Ve yeni geldiği ülkenin kültürüne uyum sağlaması istenmeli.
En sonunda da belki de en başında, Suriye'nin barış içinde yaşanan bir ülke olmasının ve gelenlerin kendi kültür ve coğrafyalarına huzur içinde dönmelerinin yolu açılmalı…
**
Şiir şöyle başlar:
'Bu dağ Mengene dağıdır / Tanyeri atanda Van'da / Bu dağ Nemrut yavrusudur / Tanyeri atanda Nemruda karşı / Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur / Bir yanın seccade Acem mülküdür / Doruklarda buzulların salkımı / Firari güvercinler su başlarında / Ve karaca sürüsü / Keklik takımı…'
**
Ahkm kesmek, 'Bilgisiz, yetkisiz olduğu konularda kesin yargılar vermek' demektir. Yani hariçten gazel okumak…
Empati yapmak da 'duygudaşlık' anlamına gelir. Bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek.
Şurası da kesindir ki 21'inci yüzyılın sorunları, 'ensar – muhacir' kelimeleri ile açıklanamaz.
Ben de bayramda memleketine gidebilenlerin sığınmacı / mülteci olmadıklarına inananlardanım. Memleketimize gelip burada yaşamak isteyenlere de 'Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar' diyenlerden de hiç değilim…
**
Şair Ataol Behramoğlu, 'Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var' demiş ya…
Ben de 'Size zarar verenlerden, size değer katmayanlardan uzaklaşın' demeyi öğrendim…
**
Yarın 23 Nisan… TBMM'nin kuruluşu… Neşe doluyor insan…