Şinanay Ajda’nın köşe yazısı

Suzan Hanım, genellikle gazetelerini kahvaltıdan sonra bir fincan orta şekerli kahvesini içerken okumayı alışkanlık haline getirmişti....

Suzan Hanım, genellikle gazetelerini kahvaltıdan sonra bir fincan orta şekerli kahvesini içerken okumayı alışkanlık haline getirmişti. Önce şehit haberlerine takılı kaldı. Yine yüreklere acılar düşmüştü. Sınır ötesi harekatının küreselci zihniyetle, Yeni Dünya Düzeni aktörleriyle bağlantılı olduğunu düşünüyordu. Mutat olarak takip ettiği radyosunda İstanbul'un fethi için okunan Fetih Suresi'ni saygıyla dinledi. Kendince duasını da şükrünü de bilirdi. Bilirdi bilmesine de eleştirilecek konuları da es geçemezdi. Değerler konusunda manevi asker kesilirdi. Payitaht denilen İstanbul'un fethedilmesine ne kadar seviniyorsa son yirmi yılda nasıl da taş yığını haline getirildiğine hayıflanıyordu. Hele ki 1999 senesinde meydana gelen büyük depremin ardından herhangi bir tedbir alınmış mıydı ki? Tedbir alınmazdı ama ulu orta tekbir getirilir, sözüm ona böylelikle millete hakiki Müslümanlık dersi verilmek istenirdi. 'Oysa gerçekten Yaradan, sorumluluk bilincinde olunmadan yapılan dualardan razı mıydı? Bir kültür kentine yapılacak vazifeler, sadece ve sadece sureyi yüzünden okumakla bitiyor muydu? Emanete hıyanetten sıvışılacak mıydı?' diye mırıldandı.

Her sabah düzenli okuduğu Tohumdan Fidana Gazetesi köşe yazarı Şinanay Ajda'nın Şabaniye Kafasıbozuk ile yapmış olduğu röportaj yazısına odaklandı. Denyo Gazetesi'ne ziyaret ve Kafasıbozuk'un açıklamaları…

Şinanay Ajda: Şabaniye Hanım, insanoğlu isimleriyle yaşarmış. Sahiden soyadınız gibi kafanız bozuk mu?

Şabaniye Kafasıbozuk: Kafam, ekseriyetle bozuk atar. Atarlanırım. Mamafih 'Daha iyisi, Şam'da kayısı' demem. Yazarlarıma çifte telli oynatırım.

A: Öhöööhööö… Kolay değil ülkenin en çok okunan gazetesinin yönetmenliğini üstlenmek. Yine neden zıvanadan çıktınız öğrenebilir miyiz?

K: Yassıada'nın Demokrasi ve Özgürlük Adası olmasını hazzetmeyenlerin sosyal medyada freni patlamışçasına dolaşmalarına kafamın tası atıyor. Geçen akşam Adnan Menderes'in yasak aşkını diline dolayanlar, neredeyse kına dağıtıp 'Oh olsun darbe de idam da' diyecekti. Siyasetin hırçın söylemleri, yaşayanları kutuplaştırmakla hızını alamamış olmalı ki vefat eyleyenleri de tövbeeee mezarlarında dört döndürüyor. Dünya zindanında günahının çilesini çekmiş, yetmezmiş gibi hiç alakası yokken idamla ölüme mahkum edilmiş bir ademoğlundan ölümünün üzerinden yarım asır geçmesine rağmen kinleri halen soğumamış birileri siyaset, ahlak, din, namus için mi; yoksa farklı duygularla mı kindarlıklarını sürdürüyor anlamakta zorlanıyorum.

Şu anda olan onlarca haksızlıkları gidermişler de temizlenmesi gereken yalnızca merhumun sevda kırığı kalmış gibi davranıyorlar. Hepsi azgın Züleyha'ya ahlak dersi veren Hazreti Yusuf kesildi ya, kıyamet yakındır.

A: Elbette ki sınanmadığımız günahın masumu değiliz. Biraz da bu çirkinliği karşı taraftaki troller körüklüyor, kışkırtıyor. İsmet İnönü için de pek iyi konuşulmuyor. Aslında mesele, 1937'de bizzat Atatürk ile İnönü arasındaki fikir ayrılıklarına kadar dayanıyor. O kadar ki İnönü, istifa etmek durumunda kalıyor. Yerine Celal Bayar geliyor. Bir siyasi husumet! Her ne olduysa bugün ne Menderes ne İnönü ne de Bayar hakkında haddi aşan ifadelerin kullanılması etik değil. Sizi CHP'li sanırdık !

K: Ne zırvalıyorsun sen ya huuuu; meseleyi dolaştırdın particiliğe getirdin yine! Tek derdin, benim hangi partiden olduğum muydu?

A: Yooo hayır ama nihayetinde particilik kanımıza işlemiş. Bütün öfkelerimiz, kinimiz ne yazık ki siyaseti particiliğe indirgemiş olmamızdan kaynaklanıyor. Böyle bir sorunun sorulmasında asıl neden, aslında toplumsal önyargıların var olmasıdır. Şehvet, cinsellikle sınırlı değil ki! Siyasetin de bir nevi şehvetperest duyguları olabiliyor. Aşırı uçlardan sakınmak, hakkın yanında adaletli davranmak bir yerlere savrulmadan çok zor.

Birini desteklediğinizde falanca partiden, filanca ideolojiden zannedilir. Gönül huzuruyla şiir bile okutturmazlar. Şairlere göre sınıflara ayrılır, kategorize edilir, en sonunda dışlanırsınız. Sonrasında kibir ve öfke, yer bitirir can hamurunu. Filozofların, peygamberlerin sorumluluk ahlakını istisnalar hariç pek de ırgalayan yok gibi…

K: Pardon, tepkimin dozunu kaçırdım. Haklısın. Tevekkeli boşuna denmemiş haset, kin, nefret, öfke gibi çeşitleri olan kibir sahibini ölüme sürüklermiş. İtalyan siyasetçi ve ozan Dante, İlahi Komedya adlı eserini yazarken Hıristiyan inancında Yedi Ölümcül Günahı konu edinerek kibir denilen illetin bu yedi ölümcülden biri olduğunu yazması, bir siyasetçi olarak ne ilginç değil mi?

A: Çok ilginç. Diğerleri nedir ki?

K: Ayol şimdi sana mürebbiyelik mi yapayım? Bir ara kendin araştırırsın.

A: Aşk olsun daha biraz önce parlayıp özür dilediniz. İsterseniz biraz da son zamanlarda çok gündemde olan pedofili, halk arasında sübyancılık hakkında söyledikleriniz üzerine olsun. Malumunuzdur, siz ne kadar öyle demek istemedim deseniz de Mahrem romanı ve Elif Şafak savunmanız, sizi son birkaç haftadır dedikodu listelerinde ön sırada tutuyor. Sizin açınızdan durum nasıl, biraz açıklar mısınız?

K: Toplumumuzda kitapların basılması, gazetelerin yayınlanması yarınlardan bir ümidimiz olduğunu gösterir. Zaman geliyor ki umudu yitiriyoruz çünkü okumayanların sayısı kadar okuduğunu doğru dürüst anlayamayanların sayısı pek de az değil. Kulaktan duyma ya da duymak istediği cümleler ile birileri hakkında hüküm vermeyi sevenler, toplumda kaosa sebep oluyor.

Gazetemizde Elif Şafak ile yazı çıkmıştı. Mahrem romanında Şafak pedofili içeren cümleler kullanıyor diye kadına sübyancılığı destekliyor diye neredeyse linç kampanyası düzenleyecekler. Bizim de mensubu olduğumuz yayın grubu, bu konuya bir açıklık getirdi. Daha romanı okumamış, romanda ne demek isteniyor anlamamış kişilerin bir yazarı hemencecik sübyancı ilan etmesine kafam bozuldu. Açtım ağzımı, öyle bir açmışım ki kapanmak bilmedi.

A: 'Eleştiri yapmak, bir kültür işidir' diye boşuna dememişler. Kişiyi severiz ya da sevmeyiz ama mevzu bir olay ve konu ise daha konu hakkında bilgi sahibi olmadan kişiliğe saydırıyoruz. Hırçın siyaset dilini kullanır gibi…

K: Kişiler gibi toplumların da yazgıları var. Bu yazgının yaşanmasında bizim en büyük hatamız, karşımızdakini anlamak için gayret etmiyor oluşumuz. İşin kolayına kaçıyoruz. 'Mış' gibi yaşıyoruz. Kendi bakış açılarımızı inşa edememişiz çünkü farkındalık bilincimizi ve hayatı okumasını ıskalıyoruz. Okumak; yalnızca kitapla, dergiyle de bitmiyor. Tecrübelerimizin manevi değerlerinin altın kadar kıymetli olduğuna sırt dönüyoruz. İbret almıyoruz. Olayı, konuyu değil de kişileri yargılıyoruz. Fikirler ile, problemlerin çözümüyle ilgileneceğimize hedefe şahsiyetleri, insan onurunu yerleştiriyoruz. Gel de bozum olmaaa…

A: Haklısınız. Bir de malum hakkınızda bir süredir çıkan aşk dedikoduları var. Yaşınızdan epey ufak bir beyle görüntülenmişsiniz.

K: Amaniiinn! Buradan da hemen bir çıkarımda bulundunuz ve doğal olarak sübyancı etiketini yapıştırdınız öyle mi? Çok yazık. Oysa kiii…

A: Neyiniz varrrr, iyi misinizzzz Şabaniye Hanımmm!

Bakmadan Geçme