Senin Şikâyetin, Başkasının Hasreti!

Dünyanın en şanslı insanı da olsak muhakkak şikâyet edecek, doyumsuz nefsimize esir olacak ya da başkalarına...

Dünyanın en şanslı insanı da olsak muhakkak şikyet edecek, doyumsuz nefsimize esir olacak ya da başkalarına özenecek bir dolu şey buluruz. Böyle olunca da daha başka şeyleri merak eder, başka tercihler ve belki de bize hiç de uymayacak işlere bulaşırız. Yok mu çevrenizde böyle tipler? İnsanın olduğu her yerde çıkar bunlardan. Peki, bunun nedeni nedir? Biz Türklerin tabiri ile 'Rahat Battı' sendromudur.

Tanrının biz insanlara verdiği iki mucizevî olay vardır, bana göre; birincisi sağlıklı yaşlanmak, ikincisi de iyi ve köklü bir aile yaşantısıdır. Her ikisi de tam olan insanların dünyanın en şanslı insanı olduklarının farkına varmaları gerekmektedir. Varıyor muyuz? HAYIR!

Çünkü iyi bilirsiniz ki, bir de insan nefsi vardır. Kendine hkim olamadığı, elindekinin kıymetini bilmesine mani olan doyumsuzluğu ve arsızlığı vardır. Bu tarz insanlara dünyanın en iyi imknlarını verin yine de kaşı gözü oynayacak bir şeyler bulurlar. Ama eğer bu nefsi, inancıyla, imanıyla, kültürü ile ve de geçmişte yaşadıklarından çıkardığı derslerle bunların önüne geçmesi hiç de zor olmasa gerek. Ama şunu da unutmayalım ki; alışkanlıklar zor değişir.

Sürekli mutsuz olan, sürekli şikyet eden, yaşadığı anın kıymetini bilmeyen tonlarca insan, yaşamın kıyısından geçip gidiyor. Geçmişle yaşar, andan kaçar, gelecekten umutsuz olurlar. Vah böyle sıkışık ruhlara vah ki vah!

İki tip insan vardır; ilki her şeyin üstesinden gelebileceğine inanan kendine güveni olan, her olumsuzluktan ders çıkarıp, vazgeçmeyen, her düştüğünde tekrar tekrar kalkabilen, elindekilerin kıymetini ve şükrünü bilen kişiler, bir diğeri de elindekilerin kıymetini bilmeyen, acıdan, kaostan ve mutsuzluktan beslenen insanlar. Her ikisi de aslında alışkanlıklara dayanır. Öyle yaşamıştır. Öyle alışkanlık haline getirmiştir.

İlki insanlar için tehdit oluşturmaz. Çünkü yaşadığı olumsuzlukları sadece kendine zarar verir, başkalarına zerre sıkıntı yaşatmamaya çalışırlar. Bunların en büyük kötülükleri kendilerinedir. Çünkü insanlar, hele hele son zamanlarda öyle sıkıntılı insanlarla karşılaşıyorlar ki, böyle iyilerin olduğuna ya inanamıyorlar ya da inanmaları zaman alıyor. E bunun da iki şekli var. İnandıktan sonra da ya etinden sütünden faydalanmaya başlıyorlar, ya da böyle biri ile dost olmanın manevi hazzını ve huzurunu yaşıyorlar (ki, şimdilerde böyle birileri olması mucize maalesef, çıkar, iki yüzlülük, sahtecilik almış başını gidiyor)

Peki değişmezler mi? Umut edersen, zor! Değiştirmeye çalışırsan, zor! Beklersen, zor! Sadece onun isteyip istemediğine bakın. Eğer isterse değişime, siz sadece yol gösterin. Kendinizi başkaları için yormayın ve hayatınızdan zaman kaybetmeyin. Değişti sanırsınız. Ummadığınız anda değişmediğini size acıtarak gösterirler.

Bilinmelidir ki; herkes hata yapabilir, yanlış işlere bulaşabilir, yanlış kararlar alabilir, yanlış insanlardan medet umabilir, yanlışlardan dolayı cezalar da alabilir. Bunların hepsi insanın yaşantısında her an olacak şeylerdir. Zira kimseyi hiçbir şey için kınamamak lazım. Unutmayın Tanrı, kınadığımızı başımıza getirmeden canımızı almaz!

Ve fakat hayatındaki yanlışlardan ders çıkarmak istemeyen, bunların hiçbirinden mahcupluk dahi duymadığı gibi benim hayatım, seni ilgilendirmez diyorsa yanınızdaki, arkanıza bakmadan kaçın(!) derim. Zira bu tür insanlar onları sevenleri hasta etmeden hayatlarından yok olmazlar. Bir, üç, beş ne kadar uğraşırsan uğraş alışık olmadığı şeyi o istemediği sürece sonuçlandıramazsın.

İşte bu yüzden sevgili okuyucum, hayat kısa, sen kendi işine bak, nasıl mutlu olacaksan öyle yaşa, kimseyi değiştirmek ya da kimse için değişmek zorunda değilsin. Sadece iyi biri olursan kalabalık, kötü biri (derken, başkalarına kötülük yapan manasında değil, kimseye iyilik yapmayan bencil insanlaradır) olursan da yalnız ölürsün. Hepsi bu!

Çünkü iyi insan olmak önce kendine olan saygın ve inanışınla alakalıdır. E zaten hamurunda bu yoksa ailesine, dostuna, işyeri arkadaşına hayrının da olacağını düşünmek lüks olur. Değişmeye gayret gördüğünde tut ucundan ama istek ve gayret yoksa sen de hayatını çürütme onun karanlık çukurunda.

Senin önüne serilen kim bilir kimlerin hasretidir. Aldığın nefesin, gördüğün gözün, konuştuğun dilin, oturabildiğin bedenin, yürüdüğün ayakların ah keşke bunların ne kadar kıymetli olduklarının bilincine varsanız her şey nasıl da güzel yaşanır, bence!

O halde nasıl bitiriyorduk! Tanrı, beynindekini yüreğinin sevgi odacıklarında güzelleştirip, kelamını şiir tadına dönüştüren insanlarla karşılaştırsın inşallah.

Sevgiler

Bakmadan Geçme